İhtiyar Sevda

Rabia Hilal Bilgin

“Buraya kadar boşuna gelmişsin” dedi ejderha bana, kükremeye benzeyen kahkahasının ardından. “O fesleğene asla ulaşamayacaksın”

Onca yolu boşuna mı gelmiştim? Hayır. Bu belki de göz korkutan ama aslında ufak, basit bir engeldi. Yani öyle olmalıydı. “Sen de kim oluyorsun? Bu benim fesleğenim “ dedim kendimden emin görünmeye çalışarak. “Madem senin fesleğenin, neden buraya hapsedilmiş? Ve neden başında ben varım? Bunu hiç düşündün mü?" Haklı gibiydi ama.. Ben düşünürken

“Rüyana ihtiyar girene kadar, fesleğenin varlığından bile haberin yoktu.” Biraz öncekinden daha şiddetli bir kahkaha patlattı. Öyle şiddetli güldü ki, ağzından alevler çıktı. Alevlerden bir kıvılcım koluma sıçrayınca çığlık attım. Bu herhangi bir kıvılcımdan daha can yakıcıydı. Kahkahanın yerini alaycı bir bakış aldı.

“Daha bir kıvılcıma bile dayanamıyorsun, ne haddine senin fesleğen” dedi. Ejderhanın karşısında iyice küçüldüm korkudan. Bununla baş etmenin farklı bir yolu olmalıydı. Yoksa ihtiyar, ejderhayı yenemeyeceğimi bile bile beni neden buraya yollasındı. Bunları düşünürken alarm sesi duydum. Uyandığımda alarm sesi yoktu. Ama… Bu bir rüya olamaz değil mi? Ya da bu bir rüya olabilir ancak, emin değilim. Kolumun sızısıyla yatakta doğruldum. Uykudan uyanmıştım ama kolumda yanık izi vardı. Kalkıp, koluma merhem sürüp,olanları düşünmeye başladım.

Diğerlerinden çok da farklı olmayan bir günün gecesinde, elimden yayılan sigara kokusuyla uyuyakaldım. Rüyamda adı İhtiyar olan bir genç gördüm. O genç -yani İhtiyar- bana dedi ki,

“Neden artık fesleğenini serbest bırakmıyorsun, neden kokusunu yaymasına izin vermiyorsun, buna ihtiyacın var farkında değil misin?" Sonra bana oraya nasıl gideceğimi tarif etti ve ekledi “unutma alarm çalana kadar vaktin olacak. “Ne alarmı?” diye soramadan uyandım. Çok vaktim olmadığını düşünerek yola koyuldum. Nedense İhtiyar’ın söylediklerini sorgulamamıştım. Tarif ettiği kapıyı bulup açtığımda karşıma bambaşka bir dünya çıktı. Garip bir yerdi. Açıkçası biraz ürktüm. Ama İhtiyar beni fazla inandırmıştı. Ya da ben fazla inanmıştım ona ulaşmam gerektiğine. Geri dönmedim.Sonrası zaten ejderha ve yeniden uyanış. Kolumdaki sızı olmasa, bunun derin bir rüya olduğundan emin olabilirdim.

Ben böyle kendimle çatışırken, kapı çaldı. Kafam karışık olduğu için “kim o?” diye sormayı bile akıl edemeden açtım kapıyı. Birden hayal görüyorum sandım ama karşımdaki İhtiyar’dı. Müsade istemeden içeri girdi. “Senin bu fesleğeni özgür bırakmaya niyetin yok galiba” dedi, henüz ben şaşkınlığımı atamamışken. “Kimsin sen?” diye sordum. “Hala tanımadın mı?” diye cevap verdi. “Kimsin?” diye tekrar ettim. Güldü. “Sen’im ben” dedi. “Hadi oradan sahtekar” diye üzerine yürürken, kolundaki yanığı gördüm. Benimkinin aynısıydı. Duraksadım. “Deliriyorum değil mi?” dedim. “Hayır ama böyle giderse delireceksin, fesleğeni kurtarman lazım” dedi. Hakikaten çıldırıyor olmalıydım. “Ama ejderha?” dedim, soran bir tavırla. “ O da sensin” dedi, gayet normal bir şey söyler gibi. Yere oturdum, ellerimi başımın arasına alıp söylenmeye başladım. “Yok, kesin delirdim ben. Bütün bunlar gerçek olamaz. Hem, ejderha nedir…” İhtiyar’ın sesiyle kafamı kaldırdım.

“Gel konuşalım biraz.”

“Ne konuşacağım seninle. Yaşlı değilsin ama adım İhtiyar diyorsun. Onu geçtim, sonra çıkıp karşıma, yok ben senim, ejderha da sensin, şuradaki yastık yorgan da ben miyim?” İyice kontrolümü kaybedip bağırmaya başladım. “Sakin ol” dedi, ben olduğunu iddia eden İhtiyar. “İhtiyar ne demek?” Çok sakin sordu bunu.

“Yaşlı demek ne olacak.”

“Başka?” “Kimsin sen” Bu sefer o bana sormuştu. “Adın ne?” Bu soru beynimde şimşek gibi çaktı. Ben cevap vermeden kapıyı gösterdi bana, evimin kapısını. “Haydi bir daha dene ama bu sefer dikkatli ol, kolum çok acıyor. Bir de alarmı unutma.”

Cevap beklemeden çıktım kapıdan. Aynı yollardan geçip ejderhanın yanına vardım.

“İhtiyar, yine mi sen geldin” dedi, alaycı."

“Bu sefer kararlıyım” dedim. Kendimden emin gözükmeye çalışmıyordum çünkü, gerçekten kendimden emindim. “Kim olduğunu hatırladın mı?” Sesi bu sefer daha merhametli bir tonda çıkıyordu. “İhtiyar’ım ben. Ailem beni yetimhaneden evlat edinmiş. Çirkin bir çocukmuşum. Çocuğun çirkini mi olur gerçi. Pek kimse sevmezmiş beni. Ama annem... Annem beni görünce çok sevmiş. Hani kirpi yavrusunu pamuğum diye sever derler ya. Annem pamuk görmüş beni. O yüzden, beni kim doğurdu hiç merak etmedim. Adımı babam koymuş. Durumumuz iyiydi. Bu ev miras kaldı bana, ailemi erken kaybettim. Onları kaybedince..” Sustum. “Devam et” dedi ejderha. “Bak, duvarlar erimeye başladı, neredeyse kurtaracaksın fesleğenini."

“Ne oldu sonra? Sevda’yı mı terkettin?”

“Biliyorsun işte her şeyi” dedim.

“Anlat ki, koksun fesleğen yeniden” Devam ettim. “Onlar gidince, sevmemeliyim zannettim. Annem yoksa başka hangi kadını sevebilirdim ki? Aslında annem Sevda’yı çok severdi bunu hiç düşünemedim. Önce sevmemeliyim dedim, sonra sevmediğime inandım. Terkettim Sevda’yı. Ben Sevda’yı bıraktım ama o, ne beni ne de annemi bırakmadı. Ardından hayır yemekleri dağıttı, dualar okudu, okuttu. Gördüm, duydum ama görmemezlikten, duymamazlıktan geldim. Sevmiyordum onu. Kabul ediyorum, bu sadece kendimi kandırdığım bir yalan. Sevda’yı sevdim. Seviyorum da hala.” Ben bunları söylerken duvarlar önce yavaş yavaş aynaya dönüştü, aynadaki yansıma da kendimi mi yoksa Sevda'yı mı gördüğümden emin değilim. Aynadaki yansımaya bakarak "Ben Sevda'yı seviyorum" diye tekrar ettim. İçimde bir şeylerin eridiğini hissederken aynaya dönen duvarlar da erimeye başladı. Fesleğenin yanına gittim, elime aldım ve yapraklarına dokundum. O an saçtığı kokuyla birlikte o da aynaya dönüştü. Ejderha aynadan geçti ve geçerken “Haydi gel, bekleme” dedi. Artık gördüklerimi sorgulamıyordum. Ejderhanın peşinden aynadan geçince kendimi evimde buldum. Alarm çalıyordu. Ama nasıl, neden? Ah tabi, olanlardan sonra kapı sesini alarm sanmam çok doğal. Koşup kapıyı açtım, karşımda Sevda. “Bu sefer açacağını biliyordum,” dedi, kucağındaki fesleğeni sehpaya bırakırken.

“Özür dilerim” dedim çocuksu bir tavırla.

“Dileme” dedi. “Ne yaşadığını, ne hissettiğini anlayabiliyorum. Senden bir açıklama beklemiyorum.” Minnetle baktım yeşil gözlerine. “Biz bu sevdayla ihtiyarlayalım, yeter.”