Vız Vız Vız

Elif Sena Ergin

"Buraya kadar boşuna gelmişsin" dedi ejderha bana, kükremeye benzeyen kahkahasının ardından. “Beni alt etmen imkansız hem de o elindeki oyuncak kılıçla." Elimdeki kılıca baktım dehşetle. Daha az önce yerinden kaldırmakta zorlandığım, değdiği yeri dağlayacağına şüphe olmayan pasparlak kılıç gitmiş yerine ufak tefek tahta bir kılıç gelmişti. Ejderhaya şöyle bir baktım, tarttım biçtim, bu heyula gibi mahluku çıplak elle yenebilir miydim? Gerçekte olsa aklımdan bile geçirmezdim ama işte rüyada mantık aramamak lazım. Halbuki ejderhanın sırf bir azı dişi benim boyum kadardı. Mümkün mü ona yumrukla girişmek? Tam o sırada kulenin balkonuna bir peri kızı, bir ahu, bir afeti devran çıkıverdi. Gözleri boncuk, saçları lapiska, burnu hokka, kaşı keman, aman Allah'ım, sen nelere kadirsin. Kız balkona çıkmıştı, ağlıyordu. O an anlayıveriyordum neden ağladığını. Yıllar var ki beni beklermiş bu hapis tutulduğu kulede, ejderhayla savaşacak kızı da kurtaracakmışım. Her sabah gün doğarken ve her akşam gün batımında bu balkona çıkar ve ufukta benim yolumu gözlermiş. "Sevgilim!" diye bağırıyorum ona uzaktan. "Kurtaracağım seni! Bitecek bu sürgünümüz! Korkma, geleceğim, tekrar geleceğim."

Ejderha bana küçümseyerek baktı. Tam o sırada bir sivrisineğin sesine uyanmasaydım ejderhaya belki de yumruklarla girişecektim. Öyle mahzundu, öyle kalbi kırıktı prensesimin.

Sivrisinek kulağımın dibinde serenat yapıyordu. Elimle kovmaya çalıştım sineği, durur gibi oldu sonra tekrar başladı, vız vız vız. Saate baktım, alarmın çalmasına yarım saat kalmıştı, geri yatsam tekrar kalkamayacağımı düşündüm. Yataktan kalktım. Sivrisineği aradım öldürmek için ama bulamadım. Rüyam beni çok etkilemişti, prensesin yüzü aklıma geldikçe kalbim hâlâ hızlı hızlı atıyordu. Rüyamın anlamını düşünmeye çalıştım, bir düşmanla karşılaşacağım belki, onunla savaşmaya hazır olduğumu sanacağım ama bariz bir yenilgi olacak karşılaşmamız. Kim bu düşman? Peki ya o peri kızı? Var mı şu fani yeryüzünde onun gibisi?

Sallana sallana hazırladım kahvaltımı, nasılsa fazladan yarım saatim vardı. Üşenmedim çay bile demledim. Kahvaltımı yaparken mutfakta buldu beni sivrisinek, vız vız vız. Yine elimle kovdum, öldürmeye çalıştım, yine kaçtı, yine aradım ve yine bulamadım. Bir ağız tadıyla kahvaltı yapacaktım, tadımı kaçırdı eşşoğlusu.

Akşama kadar iş güç koşuşturma derken rüyam aklımdan çıktı gitti. Prensesim affetsin, onu bile unutmuştum. Ta ki tekrar uyuyana kadar. Rüyamda yine elimde kılıcımla o sarayın kapısında ejderhayla bakışıyorduk. Kükremeye benzeyen kahkahasını attıktan sonra "Buraya kadar boşuna gelmişsin" diyordu ejderha bana yine. Ben yine elimdeki ağır kılıca güvenerek saldırmaya yelteniyordum, kılıcım ellerimin arasında tekrar bir oyuncağa dönüşüyordu. Acaba bu yaratığa yumrukla girişebilir miyim diye düşünürken tam o sırada prensesim kulenin balkonuna çıkıyordu. Prensesimin omuzları sarsılıyordu ağlarken. Tamam kız, öldüreceğim bu canavar azmanını, senin tek göz yaşına kurban olurum ben, sen yeter ki ağlama diye geçiriyordum içimden. Aklıma bu canavarı kaba kuvvetle değil de ikna gücümle alt edebilir miyim sorusu geliyordu. Ejderhaya "bırak geçeyim" diyordum, "Sevenleri ayırmanın sana ne gibi yararı var? Kızı görmüyor musun ne kadar üzgün?" Ejderha elbette laftan anlamıyordu, öfkeyle üzerime kükrüyordu, ağzından çıkarttığı alevler yüzümü yakıyordu, işte tam o sırada evimin kadrolu sivrisineği yine kulağımın dibinde beni rüyanın içinden çekip aldı. Vız vız vız.

Bu rüya günlerce devam etti. Prensesimi görebildiğim için her gün aynı rüyayı görmekten şikayetçi değildim. Her gece aşağı yukarı aynı şeyler oluyordu. Prensesim ağlıyordu, ejderha kükrüyordu. Ejderhaya kafa tutmaya çalışıyordum her seferinde muazzam yenilgilere gark oluyordum. Tam o sırada sivrisinek vızıldıyordu, ben de uyanıyordum.

Sivrisinek sorununa bir çözüm bulmam gerekiyordu. Böcek ilacı kullanmak istemiyordum çünkü evde benimle birlikte yaşayan ufak bir muhabbet kuşum vardı, ilacın ona da zarar vermesinden endişe ediyordum. Sivrisineğe doğal çözümler ararken fesleğenin kokusundan hoşlanmadıklarını okudum. Denemekten zarar gelmez diye düşündüm ve işten eve dönerken iki saksı fesleğen aldım. Bunları yatağımın başındaki komodinlerin üzerine koydum.

O gece rüyamın devamını da görebilmek umuduyla heyecanla uyudum. En azından bu gece kana susamış bir sivrisinek tarafından uyandırılmayacağımı temenni ediyordum. Belli mi olur, kim bilir, bu gece ejderhayı yeneceğim, prensesimi kurtaracağım geceydi belki de.

İşte, uzun kuleli sarayın önündeydim. Elimde güneşten parlak bir kılıç. Ejderhanın kapıda dikilip bana boşuna geldiğini söylemesini bekliyorum ama ortalıkta ejderhadan eser yok. Prensesim kulenin balkonuna çıkıyor. Bu sefer ağlamıyor, yüzünde dünyanın en güzel tebessümü var. Bana bağırıyor kuleden beri "Ejderhayı yendin!" diyor. Nasıl? Hiçbir fikrim yok. Bozuntuya vermiyorum yine de. "Hemen gel, kurtar beni, kapının kilidi paspasın altında." diyor bana. Korka korka alıyorum anahtarı. Ejderhayı ne ara yendim? Nasıl yendim? Yendiysem nerede? Kaçtı mı? Geri gelir mi? Tüm sarayı ateşe verebilir tek bir nefesiyle. Koşa koşa buluyorum kuledeki odasını prensesimin. Kapıyı açtığım gibi bana sarılıyor. Onu kucağıma alıyorum ve koşa koşa çıkıyorum sarayın büyük kapısından dışarı. Ejderhadan hâlâ bir ses yok.

Kendi kendime uyandım bu sefer. Sivrisineksiz bir gece geçirmiştim uzun zaman sonra. Rüyam mutlu sonla bitmişti, ne büyük saadet. Onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine. Yatakta doğruldum. Prensesime nihayet kavuşmuş olmanın sevinciyle uzun uzun sırıttım. Bana sarılmıştı. Sarılmıştı. Onun çiçekler gibi kokan kokusu burnumdaydı hâlâ. İçeriden tıkırtılar duymasam daha da yatakta oturup hülyalara dalardım. Ama içeriden gelen sesler beni korkuttu. Ne olabilirdi bu? Muhabbet kuşu mu çıldırmıştı? Hemen yataktan fırlayıp sese doğru gittim. Mutfaktan geliyordu sesler. Tabak çanak sesi. Nasıl olurdu bu?

Mutfakta bir kadın vardı. Kahvaltı hazırlamıştı benim mutfağımda. Arkası bana dönük, tezgahta bir şeyler doğruyordu. Hiç beklemiyordum böyle bir sahneyle karşılaşmayı. Sadece "neler oluyor" diyebildim. Kadın benim geldiğimi duyunca bana döndü. "Uyandın mı nihayet, uykucu seni" dedi muzip muzip.

Prensesim. Tam karşımdaydı. Bana kahvaltı hazırlamıştı. Ol perizat, ol peripeyker, ol periru... Gözlerime inanamadım. Sen kimsin desem ayıp olur muydu? Biliyordum çünkü kim olduğunu. Oydu. O.

Ben ne diyeceğimi bilemez halde kalakalmıştım. Ellerini yıkadı prensesim, kurulayıp yanıma geldi, bana bir kere daha sarıldı. Çiçek bahçesi gibi kokuyordu. Amber gibi. Bal peteği gibi. Vanilyalı kek gibi. İnanamayarak derin derin çektim içime kokusunu.

Kulağıma yaklaştı ve bana şöyle fısıldadı: Fesleğenler işe yaradı.