Cehenneme Giriş

Latife Yücedağ

Buraya kadar boşuna gelmişsin dedi ejderha bana, kükremeye benzeyen kahkahasının ardından. Bu yolu ilk deneyen sen değilsin. Daha önce defalarca geldiler yanıma. Yalvar yakar çıkmak istediklerini söylediler. Neler vadettiler bilemezsin. Bir daha yapmayacağım diyenler, izin vermezsem kendini yakacaklarını söyleyenler… Bak bak laflara bak, zaten çıkarlarsa ben onları yakacağım. Bir öksürüğüme bakar.

Çok çaresizdim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ömrümün sonuna kadar hapis hayatı yaşamak istemiyordum ama çıkış yolu da bulamıyordum. Gencecik yaşımda boyumdan büyük işlere kalkışmıştım. Öyle diyorlardı yani. Bana kalırsa büyük değildi. Alt tarafı arkadaşımla oyun oynamıştık. Birimizin bu şakaya kurban gideceğini nereden bilebilirdim ki. Üstelik Cemil’i de çok severdim. Çocukluğumuzdan beri hayalimizdi. Bir altıpatlar alıp rulet oynayacaktık. İçini yalancı mermilerle doldurup amel defterimizi kapatmayacak, böylece tekrar oynayabilecektik. Hep öyle olmuştu. Daha önce defalarca oynamıştık, hiçbir şey olmamıştı. Yine oynayacaktık, yine bir şey olmayacaktı.

***

Çaresiz arkamı dönüp gittim. Bir yolu olmalıydı. Hapse girmek için daha çok küçüktüm. Buradaki insanların hepsi bir vahşete sebep olmuştu. Hem de bile isteye. Yargılanmayı hak ediyorlardı. Ama ben öyle değildim ki. Yanlışlıkla olmuştu işte. Mahkemede anlattım her şeyi. Ama avukatım bile bana o kadar inanmıyordu ki hakimi de inandıramadı. Girdim bu deliğe. Bugün 35. günüm. Sanki 35 ay olmuş gibi geliyor. Kaçmanın bir yolu olmalı. Kapıya da ejderha dikmişler, ejderha mı kaldı ya bu devirde. İnsan dikseniz ya, kalbi var hiç değilse. Belki boyuma bakıp merhamet eder. Ejderhaların kalbi var mı acaba?

Yatağıma uzandım. İçerisi duman altı. Böyle olacağını tahmin ettiğim için evden fesleğen getirmiştim. İlk geldiğim gün yatağımın baş tarafındaki duvara yapıştırmıştım. Hala öyle durur. Son zamanlarda solmaya başladı. Suluyorum arada ama fayda etmiyor. Güneşe mi çıkarsam acaba. O da ölürse ne yaparım bu çukurda, nasıl nefes alırım?

***

“Zırrrrrrrrrr!!!”

Uykum çok ağır ama burada uyumak iyi geliyor. En azından istediğim şeylerle muhatap oluyorum. Rüyalar falan yani. Bazen istediğim şeyleri görebiliyorum. Mesela geçenlerde Cemil’i gördüm. Yaşıyordu, yine evin önündeki parkta buluşmuş rulet oynuyorduk. Döndü, döndü, döndü… Silah bendeyken patladı, beynimde alarmlar çalmaya başladı. Bir hışımla uyandım. Kan ter içinde kalmıştım. Meğer ölmemişim. Alarm çalıyormuş. Üç günde bir açık hava izni veriyorlar burada, onun alarmı. Üçüncü günü doldurduk tekrar, hava almazsam ölebilirim. Fesleğeni de alayım yanıma, ona da hava lazım galiba. Bir haftadır yüzünü benden yana dönmüyor. Ne koku, ne görüntü, hasta gibi bir hali var. Yalnız bahçeye eşyayla çıkmak yasak. Bu eşya değil ki canlı. Gardiyanı atlatabilirsem tabii. Atlatamazsam artık bir ölü olacak.

-Gardiyan abi, şu zavallıya da müsaade et, vallahi kucağımdan indirmem. Benim parçam gibi taşırım.

+Çocuk olmasan o saksıyı alır başına geçirirdim. Saçmalıklarınla meşgul etme beni. Bütün gün kapının kenarında oturmaya razıysan al otunu defol, görünme gözüme.

Olsundu. Kapının ora güneş alıyordu zaten, ikimize de iyi gelirdi. Volta atacak yer de yok. Farkında olmadan iyilik yaptı abi. O cezalandırdı sansın. Ben de keyfime bakayım.

***

+Şşşşt!

-….

+Şşşt çocuk, sana diyorum baksana.

Kafamı kaldırdım bir baktım o. Titremeye başladım. Soğuktan değil, korkudan. Kıpkırmızı gözleriyle bana bakarken, ben resmen ter atıyordum. Gardiyan bey abinin beni neden buraya mıhladığını şimdi anladım.

-E..ee..efendim

+Ne o elindeki?

-Fe..fe,, fes..

+Kekeleme lan söyle şunu

-Fesleğen

+Hah, işte o fesleğeni bir daha çıkarmayacaksın dışarı.

-Gardiyandan izin aldım ölecekti, hem size zararı olmaz ki buncağızın

Esnedi. Mayışmış gibi bir hali vardı.

+Buranın gardiyanı benim ben ne dersem o olacak. Bugünlük görmezden geleceğim. Bir sonraki izinde de elinde olursa, seni de onu da yakarım!

Dondum kaldım. Ama halen terliyordum. Niye rahatsız olduğunu anlamam gerekiyordu. Bütün gün izledim. Ben orada durdukça ejderha kendinden geçiyordu. Hatta arada uyukladı. Fesleğenin kokusu beni canlandırırken onu uyutuyordu. Sonunda çıkış yolunu buldum. Alarm çalıyor yine, içeri girme vakti geldi. Bir sonraki ejderha nöbetinde çalan alarm, açık hava iznini değil hapisten hayata kaçış haberimi verecek.

***

Dokuz gündür fesleğenimden gözümü ayırmıyorum. Bir an önce toparlansın diye, her gün sulayıp koğuşun küçük kare penceresinin önüne koyuyorum. Günden güne toparlandı. Yaprakları dimdik artık. Rengi yemyeşil. Kokusu daha bir etkili. Biraz sonra birlikte kaçacağız. Onu burada bırakmam. Üstümde çok emeği var. Önce bana nefes oldu, şimdi de hayat olacak.

İşte alarm çalıyor. Özgürlüğümün zilleri. Kimse bilmiyor tabii bunu. Anladıklarında da çok geç olacak. Gardiyandan kapının yanında oturma karşılığında fesleğeni de çıkarma izni aldım. İlk ve son kez. Gidip sessizce kapının yanına oturdum. Ejderha görmesin diye de ağacın altına sindim iyice. Bekledim, bekledim, bekledim… Bir önceki izinde akşama doğru kendinden geçen ejderha, bu kez güneş tepeye çıkarken kendinden geçmeye başlamıştı. Biraz daha bekledi. Bir saat sonra ejderha kıvama gelmişti. Uyurken güçlenen nefes alışverişiyle kapıyı yakıp eritmişti. Ortalık bir anda karıştı. O kargaşada kendimi kapının eriyen yerinden dışarı attım. Hapis hayatı bitmişti. Artık özgürdüm. Biraz koştuktan sonra yavaşladım. Evden önce bir yere uğramalıydım. Ertelenen bir buluşmam vardı. Mezarlığa gidip, Cemil’in ayak ucuna oturdum. Ağladım, içim çıkana kadar ağladım. Sonra ellerimle mezarının başucuna küçük bir çukur kazdım. Fesleğeni saksıdan çıkarıp o çukura diktim. Etraftaki toprakları da çukura doldurdum.

-Beni affet Cemil, senden sonra çok kötü şeyler yaşadım. Onları yaşarken yanımda bu fesleğen vardı. Onun sayesinde hem nefes aldım, hem de kötü hayatıma son verdim. Bilirsin beni, özür dilemeyi beceremem. O yüzden bu fesleğeni özür olarak kabul et. Kokusunu aldıkça pişman gözlerle sana baktığımı hayal et. Elimden başka bir şey gelmiyor. Seni seviyorum.