Hüsran

Melike Sülev Aydın

Telefonun alarmı bir saat içinde on iki kere olmak üzere beş dakika arayla çalmak için ayarlanmıştı. Her sabah, ilk alarmı kapatıp tekrar uyur, ikinci ve üçüncü alarmda biraz daha uyanır, takriben altıncı alarmda yatağından kalkmayı başarırdı. Uyumak; onun düşünmediği, düşünmediği için üzülmediği ve üzülmediği için de ağlamadığı tek zaman dilimiydi. Bu yüzden son günlerde test çözmekten arta kalan zamanını uyuyarak geçiriyordu. Uyumayı sevmiyordu aslında. Annesinin küçükken saatlerce ayağında sallayıp, uykusuz evlat bu, diye şikayet ettiğini duymuştu birçok kez. Uykusuzdu işte. Bazı insanların kederliyken günlerce yemek yemeyi aklına getirmediği gibi, o da uyumadan günlerce yaşayabilirdi.

Sokağa çıkmadığı sekizinci gündü. Ama kendini eve hapis olarak nitelendirmiyordu. Arkadaşları bir ay öncesinden rapor alıp okula ara vermişlerdi. Ben son hafta gitmesem yeter, diye düşünüp rapor almamıştı. Sınava iki gün vardı. Sınav bitince yerli yersiz ağlamalarının, gece gündüz saatlerce uyumalarının sona ereceğini düşünüp mutlu oluyordu. Yakında üniversiteye başlayacaktı. Arkeoloji okumak istiyordu. Babası doktor, annesi de öğretmen olmasını istiyordu oysa.

Rahmetli dedesi görse, nasıl sevinirdi. Dedesi nerden gelmişti aklına şimdi. Bir çocuğa verilmiş en büyük nimetin sevgi dolu, ak sakallı bir dede olduğunu düşünürdü hep. İlkokuldayken dedesi olmayan arkadaşlarına üzülürdü. Onların yanında dedesinden bahsetmekten de imtina ederdi, özenmesinler diye. Özenmek, çocukluğunun büyük kısmında duyduğu ve ömrünün sonuna kadar da duyacağı bir kelimeydi çünkü. Babası, diğer çocuklar özenmesin diye dışarıda dondurma yemesine izin vermezdi. Eve gelirken aldığı meyve sebzeyi de hep siyah poşette taşırdı. Arkadaşları özenmesin diye yeni aldığı boya kalemlerini okula götürmezdi.

O, başkaları özenmesin diye bunca uğraş verirken, arkadaşları sürekli teyzelerinden bahsederlerdi. Hayatı boyunca teyze özenmişti çünkü onlardan. Teyze özenmek dondurma ya da renkli kalem özenmeye benzemiyordu pek. Nedenini bilmiyordu ama teyzesi olan kızların daha mutlu olduğunu zannederdi. Annesiyle anlaşamadığı konularda ona danışacağı, derdini anlatacağı, tatlı şımarıklıklar yapacağı, en önemlisi de ağlarken başını omzuna koyacağı bir teyzesi yoktu çünkü.

Saatin son alarmı da çalınca yavaşça yerinden doğruldu. Pencereyi açtı. Doksan dokuz yılının nisan ayıydı. Tatlı bir bahar havası vardı dışarıda. Yastığının altında kalan pilli radyosunun geceden açık kaldığını fark etti. Kulaklığını taktı. "Fesleğen kokulu yârimsin.." Ayna grubunun yeni şarkısıydı bu. Bütün FM kanallarında gece gündüz çalınıyordu. Fesleğen nasıl kokuyor acaba, diye düşündü odasından çıkarken. Annesi çoktan kalkmış olmalıydı, mutfaktan tıkırtılar geliyordu. Oturma odasında açık olan televizyon kanalı, bir son dakika gelişmesi için yayına ara vermişti. Merakla ekrana baktı. Spikerin ağzından çıkan sözlerle donup kaldı:

"Merhaba sayın seyirciler, 2 Mayıs'ta yapılacak ÖSS sınavı, soru kitapçıklarının çalınması sebebiyle iptal edildi. Sınava hazırlanan bir buçuk milyon öğrenci hüsrana uğradı. ÖSYM Başkanı Fethi Toker, yaptığı açıklamada..."

Melike AYDIN

2 Mayıs 2020