Savrulmaya Son Adım

İrem İlayda Karkı

Buraya kadar boşuna gelmişsin dedi ejderha bana, kükremeye benzeyen kahkahasının ardından. Burnumdan başlayıp boğazıma ulaşan bir yanma hissettim o an. Güçlü durmak zorundaydım. Zaten bunca zaman yaptığım bu değil miydi? Rüzgâr beni savurmaya çalıştıkça savrulduğum için acı çektiğimi zannederdim eskiden. Çok yakın bir zamanda öğrendim ki savrulamadığım için bu kadar acı. Güçlü olduğum için. Söz verdin, kendine gel. Elimi uzattım ejderhaya. Çok yaklaşmadım, onun adım atabilmesi için mesafe bıraktım aramızda. Adım atarsa elim yüzüne değecekti. Bekledim. Adım atmadı. Gözlerime baktı ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışır bir şekilde.

"Senin de canın yanıyor, biliyorum. Sen de istemiyorsun aslında her kapına gelene boşuna geldin demek, acılarını zalim kahkahalarının arasına gizlemek. İstemiyorsun."

Son cümlemi söylerken yüzüne baktım. Gözlerindeki öfkeyi gördüm. Kendini yıllarca çok güvenli bir yere saklamışsın ve biri gelip seni oradan çıkartmaya çalışıyordu. Neden tüm düzenimi bozmaya çalışıyorsun öfkesiydi bu. Bulunma korkusunun dönüşmüş hali. Geriye doğru bir adım attım.

"Ömrünce mutsuz kalacaksın. Bunun benimle bir alakası yok. Mutlu anlarını sen tükettin."

Haklıydı. Ne yaptıysak biz yaptık kendimize. Tükenince de... Tükendim mi? Hayır, kendine gel. Hatırla. Savrulamadığın için, güçlü olduğun için. Son anın orada, o kapıların ardında. Hala bir umut var.

"Görevin anahtar olmaksa kapıyı açmanın bir ihtimali olmalı. Yoksa neden insanların son umutlarını saklayasın?"

Sorum onu hiç şaşırtmamıştı. Cevabı olağanca sakinliğiyle verdi.

"Görevim anahtar olmak ama ben saklamıyorum, hapsediyorum. Bu kapının kilitlenmeye ihtiyacı var. Bazı kapıların yalnızca kilitlenmeye ihtiyacı vardır. Sonsuza kadar kilitli kalmaya."

Burnumdan başlayan yanmayı hissettim yeniden. Benim son anım, kaybettiğim mutluluğum hapisti ve elimden bir şey gelmiyordu. Ne umutlarla gelmiştim oysaki. Bir yolunu bulacaktım kapı açılacaktı, son anım her ne ise ona ulaştığımda tüm anılar yeniden canlanacaktı zihnimde. Böyle demişti anılarını kaybetmek konusunda benden daha tecrübeli olan insanlar. Hepsi plan yapardı ama çoğunun buraya gelmeye cesareti yoktu. Ödenecek bedeli göze alamıyorlardı. Hatta birisi ‘Yeni anılar oluşturma şansımız varken neden eskilerinin peşine düşelim ki?’ demişti. Ama ben telkin edemedim kendimi bu düşünceyle. İçimde eksik olan o şey, benden alınan, aklımdan hiç çıkmayan o boşluk, terk etmiyor beni. Nefesim daralıyor. Güzel olan tüm duyguların yasaklandığı bir lanetle yeni anılar kurmak hiçbir zaman aklımdan geçmedi. Bedeli her ne olursa olsun.

"Bir yolu olmalı. Lütfen. Yardım edebilirsin. Sadece bana alarm sistemini nasıl devre dışı bırakacağımı söyle ve beş dakika arkanı dön. Geri döndüğünde söz veriyorum burada olmayacağım. Sen de yoruldun, biliyorum."

Yüzüme baktı ve yine kükremeye benzeyen kahkahasını attı.

"Sana kim ne anlattı bilmiyorum ama alarm yok. Ben hem bekçi hem alarm, hem yargıç hem cellâdım. Kapıya yaklaştığın an alevlerim arasında kaybolursun."

Burnumdan boğazıma ulaşan yanma oradan da yüreğime ulaşmıştı. Bir adım ileri attım yeniden. Elimi uzattım yüzüne doğru. Neden bunu yaptığımı bilmiyordum. Sanki benden gidemeyen bir anıyı hatırlamaya çalışıyordum.

"Tamam, anladım dediklerini. Eğer kapıya yaklaşırsam ödeyeceğim bedeli kabul ediyorum. Senden sadece bana bir adım atmanı istiyorum. Bu yasak değildir sanırım."

Gözyaşlarım, gözlerime sığabilmek için yoğun bir çaba sarf ediyorlardı. Bir adım attı ileriye. Ellerim yüzündeydi. Çok sert bir kabuk vardı benim yüz diye tanımladığım yüzeyde. Gözlerimi kapattım. Bir saniyeliğine bir anı gelir gibi oldu, huzurlu hissettim. Yıllardır hissetmediğim bir şey. İçimde çırpınan eksiklik durdu o an. Anıyı hatırlayamıyor ama hissettirdiği duyguyu hissediyordum, bir saniyeden daha kısa süren o anda. Yetti bana. Bazen önemsiz meseleler üzerinde saatlerce düşünürsün ama bazı önemli kararlar çok kısa zamanlarda verilirdi. Elini yüzünden çekip geriye doğru bir adım attım. Ejderhanın yüzündeki ifade biraz yumuşamış gibiydi ya da bana öyle geldi. Başımı eğip selam verdim teşekkür anlamında. Geriye dönüp geldiğim yola baktım. Ben fırtınalar içinde savrulamayan bir ağaçtım. Artık savrulmanın vaktiydi. Yeniden kapıya döndüm. Aramızda on ya da on beş metre vardı. Ejderhanın gözlerine bakmadan ilerledim. Adım attıkça içimdeki ateş büyüyordu. Son birkaç adım kala durdum. Derin bir nefes aldım, bu aldığım son nefes olabilirdi. Bir adım, bir adım daha ve kapı işte tam karşımda. Çevirdim tokmağı, içeriye doğru açıldı. Gördüm son anımı. Tam ortada duruyordu. Küçük bir saksıda, yeni filizlenen fesleğen. Biz onun yanında karşılıklı oturuyoruz. Bana bakıp gülümsüyor, o kadar güzel ki. Elimi yüzüne uzatıyorum. Sonra utanıp yanımızda duran fesleğene bakıyorum. Huzur doluyum.

Tamamdım artık. Hatırladım. Ejderha alevleriyle beni sarmadan tam bir saniye önce.