Kılavuz Rüyası

Neslihan Şahin

Hiç ait olmadığım bir yerde uyandım. Gözlerimin bulanık görüp görmediğinden emin olmak için gözlerimi ovuşturdum. Sorun gözlerimde değildi, hala etrafı oldukça bulanık görüyordum. Sigara dumanına benzeyen bir sis vardı odanın içinde. Sigara dumanı olduğunu düşünüyordum ama kokmadığından emin olamamıştım. Önce dikkatimi demir kapı çekti. Kapının üstündeki dikdörtgen ve küçük olmasına rağmen demir parçasıyla kapalı olan pencereden anladığım üzere burası insanların zorla tutulduğu bir yerdi. Dört duvarının da duvar olmasından kesin olarak bir çıkarım yapmam mümkün oldu. Evet, burası hapishaneydi. Yatağımda doğrulmaya çalışmamamla kafamı ranzaya vurmam bir oldu. Ranzayı fark ettikten sonra yaptığım çıkarımın doğruluğundan emin olmuştum. Burada ne işim var gibi şeyleri düşünemeden tuvalet gitmem gerektiğinin farkına vardım. Etrafa bakına bakına buldum. İçeri girdiğimde esmer teni, kapkara gözleri, saç sakal birbirine karışmış hali ve sert mizacıyla hayran olduğum o adamı gördüm. Ali Özgür. Elini yüzünü yıkıyordu. Onun neden burada olduğunu düşünecektim ki daha önemli sorularım olduğu aklıma geldi. Mesela benim neden burada olduğum.

Tekrar yatakların olduğu yere geçtiğimde gözlerimle Ali Özgür’ü aradım. Yatağında oturmuş, kitap okuyordu. Yerde duran fesleğen dikkatimi çekti. Öyle gürdü ki, sanki bu çirkin yerde kocaman bir ağaç yaşıyor izlenimi veriyordu. Tedirgin bir şekilde Ali Özgür’ün yanına yaklaştım ve “Nasılsın?” diye sordum. Bana baktı ve tekrar kitap okumaya devam etti. “Senin nasıl olduğunu soruyorum duymuyor musun?” dedim. “Burada sıkılmadın mı yıllardır? Üstelik haksız yere. Çıldırdığını düşünmüştüm. Seni bu kadar iyi göreceğimi tahmin etmemiştim.” diye devam ettim. “İyiyim” dedi güçlü ve tok bir sesle. “Düşündüğün kadar perişan olmadım en azından.” diye peşine ekledi naif bir başkaldırıyla. “Ben o haberi yapmaya karar verdiğimde biliyordum bunların olacağını. Ama vazgeçmedim. Herkesin bunu bilmeye hakkı vardı” dedi. Hayal kırıklığına uğramış buruk bir sesle “Ama bir şeyi değiştirmedi o haber. Çıt sesi bile çıkarmadı. Sistemin en büyük dayanağı olan halinden memnun köleler, hayatlarına devam ettiler. Sen yandığınla kaldın.” dedim. Bir şeylerin çabucak değişeceğine inanan tez canlı, savurgan ve o genç yanıma bakarak umutla gülümsedi. “Olsun. Ben elimden geleni de üstüme düşeni de hakkıyla yaptım. İçim rahat.” dedi. Bu sözleri başkasından değil de kendimden duymuş gibi olmama anlam veremedim.

Duyduğum bu sözleri düşünmem ve sindirmem gerekiyordu. Hoşça kalmasını dileyerek kendi yatağıma doğru yürümeye başladım. Etrafımdaki her şeyin yavaş yavaş netliğini kaybettiğini fark ettim. Sanki sırtımdan bir güç beni hızlı bir şekilde yatağıma attı ve birden kulağıma ritmik ve rahatsız edici sesler gelmeye başladı. Hapishanede alarmın ne işi var demeye kalmadan annemin “Ali Özgür, uyan hadi! Bugün gazeteye iş görüşmesine gideceğini söylemiştin.” sözlerini duydum. Gözlerimi odamın aydınlığına açtım. Gördüğüm rüyayı anımsadım. Bunun yalnızca bir tesadüf ya da bilinçaltımın bir oyunu olmadığı açıktı. Daha sonra ise genç, hevesli, yürekli ama korkak halimle ajandama “Sevgili beyaz saçlı halim, bana verdiğin bu kılavuzu asla kaybetmeyeceğim. Söz.” yazdım. O gün ne mi oldu? Evet, işe alındım ve ‘Beyaz Saçlı Ali Özgür’e verdiğim sözü son nefesimi dört duvar arasında verirken bile bozmadım.