Bir abin varsa hayat senin için sadece kurdelesini çözmen gereken bir kutu.
Bir abin yoksa ve omuzlarının hakkını vermek istiyorsan ya da bir abiysen hayat bir şekilde düğümleyip teslim etmen gereken bir emanet gibi.
Ama eğer yarım abin varsa hayat gerçekten çok saçma. Yaşadığınız cümbüşün bir varyantı aşağıdadır.
Sabah bütün ev kurduğum alarmların sesinden illallah ettikten sonra uyanabiliyorum ancak. Çoğu zaman bu alarmlar ve ev halkının “kalk artık” dürtüklemeleri bile fayda etmiyor, İbrahim ustanın ikinci ya da üçüncü çağrısıyla ayaklanabliyorum. Kalktığımda annem bir çanak yoğurda doğradığı ekmeği mutfak masasına koymuş oluyor. Ben kahvaltımı yaparken annem mutfak penceresinin denizliğine konacak kumrular için kırıntı serpiştiriyor. Babam koltuğunda gazetesi, çökmüş omuzları ve türlü düşünceler arasından güç bela çıkan “ben kaaveye geçiyorum” sedasıyla kapıyı çekiyor. Abim sekerek koridoru geçiyor. İşte diğer insanlarla ne tür bir ortaklığı bulunduğunu bir türlü çözemediğim abimin bu sekişini izliyorum her sabah. Abim yürüyemez. Sanki kollarından tutulup bir takım engellerden aşırtılıyormuş gibi hep sekerek ilerler.
Kahvaltımı ettikten sonra annemin arkasını döndüğüne emin olduğum esnada kitabımı atletimin içine atıyorum. Annem görürse eğer kitabımı zorla alıp arka bahçede gizlice yakıyor. Birkaç kez sırf çıkan dumanın bahanesi olsun diye sacayağı üzerine ocak kurduğuna şahit oldum. Abim gördüğündeyse iş işten geçtikten sonra bulduğu yitik bir şeyin verdiği hüznü okuyorum gözünde. Bu şekilde doğruca dükkana yollanıyorum.
Burası bizim eski mahalleymiş. Annem babam abim hep burada doğmuşlar. Abim üniversite gbaşladıktan sonra bizimkiler benim doğduğum mahalleye taşınmışlar. Bizim bu mahalleye taşınmamız ise abimin –o sıralar o da benim gibi ayaklarını hiç kullanamıyormuş- hapisten çıkmasında sonra olmuş. Bilmem nedendir bu mahallenin insanları anne babama karşı ne kadar kucaklayıcıysa bana ve abime karşı o kadar temkinliler. Bütün bu duvarları yazılarla doldurmamdan önce de bu böyleydi. Duvarlara yazdığım üç beş mısradan sonraysa bu temkinlilik zararsız bir yabana duyulan küçümsemeyi de içermeye başladı. Bunu ayı necdetin duvarına yazdığım yazıya üç nokta koyduktan sonra “abin de yazardı böyle, ama başka türlü yazardı. Kendine etti ne ettiyse.” Diyen küçük seherin tavrından anladım ilk. Bir de kitap okumamla dertleri vardı. Oysaki sadece dükkana giderken ve dükkandan dönerken okuyabilirdim. Hepi topu otuz sayfa.
Dükkanın köşesini dönünce kitabımı kapatıp yerine koyuyorum. Yolda gören tanıdıkların “sonu abisi gibi olacak bunun” tarzı ümitten yoksun söylenmelerini işitiyorum. Dükkanda ilk işim masaları silip, önceden suladığım fesleğen saksılarını masanın tam ortasına yerleştirmek. Her saksıyı yerine koyduğumda abimin kafamı okşaması gibi fesleğenlerin yapraklarını avucumda tartaklıyorum. Sonra elime krom çubukla dondurma makinesinin başına geçip başlıyorum yoğunlaşmış süt toparlağını dövmeye.
Akşamları abimi parka çıkarıyorum. Abimi evden dışarı çıkmaya ikna edebilen tek kişiyim. Seke seke giderken koluna girmek istiyorum. Öfkeyle itiyor kolumu. Parka giderken eğer açıksa bizim dükkana uğrayıp cevizli portakallı dondurma alıyorum. Abimin en sevdiğinden. Ona kendi icadım olan bu dondurmayı her yedirişimde yanağımdan öpüyor. Kendinle gurur duy diyor. Yaptığım bir şey değil ama abimi sevindiren neredeyse tek şeyin benim elimden çıkması göğsümü gururdan taşırıyor. Abim bir de parkın karşısında oturan deli nazifin güvercinlerine bayılır. Nazifin hikayesini ondan dinlemiştim. Bu deli doğduğunda, şehrin en namlı kuşbazı olan babası deli nazif oğlunun göbek bağını cebine koyup çıkmış. Sıkı sıkıya tembihlemiş evdekiler bir camiye ya da türbeye göm diye. Baba nazif ilkin bir güvercinlerimi kontrol edeyim diye dama çıkmış. İşini gördükten sonra aşağıya bir inmiş ki cebindeki göbek bağı yok.yıllar içinde oğul nazifin baba nazifle yarışacak şeklinde bir güvercinoman olması sebebiyle göbek bağının güvercinlerin eşindiği toprağa düşmüş olabileceğine hükmetmişti mahalleli. Kıssası yanlışsa bile hissesi doğrudur. Abim diyor ki küçükken en büyük hayalim bu güvercinler gibi olabilmekti. Ya da hiç olmadı deli naziflerden biri gibi. Düşünsene bunların güvercinlerini sevdiği kadar kim neyi sevebiliyor. Son günlerde benim hiç görmediğim babamın da kundakta gördüğünü söylediği dedemi her gece görüyorum, onunla konuşuyorum dese de seviyorum abiciğimi.