Neslihan’la ben gibi
Bir fesleğen bıraktı bana gitmeden önce. Taa yıllar önce. Hala koklar severim onun yerine. Öldün mü kaldın mı diye bile sormadı sonra. Ara sıra sor demiştim. Bu ara sıralar uzadı gitti, on altıncı yılını dolduracak neredeyse. Belki de o öldü, o kaldı. Ben sordum ama. Kaç kere aradım, açan olmadı. “Bekle dedi gitti.” Ölseydim daha iyiydi. Saat olmaktan iyiydi bence. Onuncu yılımı dolduracağım gece oldu. Saat oldu sıska vücudum. Net hatırlıyorum. O sabah vücudum bir ağır gelmişti, bir ağır. Ne uyumuşum be demek, demiştim kendime. Tam gömleğimi giyeceğim, düğmeler kavuşmuyor. Ovuşturdum gözlerimi. Bir baktım, yuvarlak bir saat olmuş vücudum. Güldüm kendime; “ulan sıyırdık da iyi mi!”. Çekiştiriyorum düğmeleri, kavuşmuyorlar. Neslihan’la ben gibi. Baktım kendime hala saattim. Ne kadar ovuştursam da gözlerimi, tokatlasam da yanaklarımı, bildiğin saattim. Organlarım dağılmış dört bir yana, saydam ince bir deri üzeri. Kalbim 12’de. Akciğerilerim 1 ve 2’de, karaciğerim 3’te, safra kesesi değil mi o? 4’te. Pankreas 5’te. Dalak 6’da. Böbrekler 7 ve 8’de. Midem 9’da. Kalın bağırsaklarım ise 10, 11 in yerini almış. İnce bağırsaklarım ikiye ayrılmış, bir parçası akrebi oluşturmuş, diğer parçası yelkovanı. Böyle sakin sakin anlattığıma bakmayın. Eh, alıştım artık böyle yaşamaya. O rüyadan sonra oldu bu. Işıksız bir ortamdaydım. Ne beyaz ne siyah. Neslihan’la ben gibi. Bir ses. “Çok bekledin be” dedi. Yokmuş bu zamanda benim kadar bekleyen. Bana bir kere verilen hayatımın nerdeyse hepsini bir kadına verdiğim için hak etmiyormuşum hiçbir şey. Bundan sonra yoluma vaktin kıymetini anlayarak devam edecekmişim. Buradan saat olacağımı anlamamıştım doğrusu. Rüya demiştim, gömleğimin düğmelerini kavuşturmaya çalışmadan önce. Doktora mı gitsem dedim, bilemedim ne yapacağımı. Allah’tan kollarım ayaklarım yerindeydi. Giydim pantolonumu, aldım çarşafı üzerime. Tam çıkacağım benden önce açıldı dış kapı. Beni görünce çığlık attı kadın. Tam saramamışım demek. Koştum, çıktım eve. Rüya görmüşsün dediler kadına. Dinledim, polis çağırma ve benim nereye sığınacağıma karar verme olasılıklarına karşı. Patronu aradım. Hastayım dedim, saatim desem atacaktı adam beni işten. Demedim de gidemediğim için attı beni. Annem biliyor bir. O bakıyor bana, sağ olsun. Sağ da olsun. En azından ben ölene kadar.
Otuz dokuz oldum. Öldü belki de. Gelmez mi insan onca sene? Kendi gitmedi ki kendi gelsin. Ailesi ile taşındı. Daha on dokuzdu. Okuyordu, vermediler. Götürdüler onu, nereye söylemediler. “Bekle, geleceğim” dedi. Annem evleneyim, çoluk çocuğa karışayım çok istedi. Yapamadım. Neslihan’ı aradım, bulamadım. Ya bulamadıysa beni? Nasıl bulamasın?- Taşınmadım. Vefasızın biriydi fikrimce. fikrime uyayım, yaşayayım dedim hayatımı doya doya. Olmadı. Fikrimle zikrim bir olamadı. Neslihan’la ben gibi. Saat olmadan önce giderdim eş dosta. Arkadaşlarla takılırdık kahvede. Evliydiler erken kalkarlardı, ifrit olurdum. Söverdim de arkalarından, yalan yok. Sadece vaktin değil arkadaşın da kıymetini bilmemişim desene. Tam bunu düşünürken alarm çaldı vücudum. Tüm organlarım titredi resmen. Baktım akrep bağırsağım 1’den 2’ye geldi. Yelkovan hep 12’deydi. İlk defa hareket ediyordu. Ne diye hareket etti ki bu şimdi! Ölüyor muyum yoksa! Ahh, anam olaydı yanımda. Hiç kıymetini bilmedim. Tek isteği hayırlı bir evlat iken ola ola bir saat oldum. Ölüm korkusu mu bilmiyorum bunları söylerken gözlerimden yaşlar süzüldü. İlk defa Neslihan’dan başka biri için ağlıyordum. Ben ağlarken bir alarm daha, akrep 3’e geldi. Duygularım mı boşaldı ne saydıkça saydım. Bir alarm, bir adım derken, Akrep 10’a gelince durdum. Ulan, yerinden oynamayan bu saat ne ara 10’a geldi. Nereye kadar gidecek? Getirsem mi 12ye kadar? Öleceğim korkusu düştü şimdi içime. Oturdum, kalktım bir iki saat. Saat demeyin lan! Yattım, dolandım, olmadı. 12’ye getirme düşüncesi kurcalıyordu kafamı. Ölüm. Ölsem nolcak, annemi de kurtarırım dertten. Tıkılmışım dört duvar arasına, hapis bu, yaşamak değil. Denizi özledim, uzanmayı çimlerde. Aha! Titredim yine. Saat kalın bağırsağa geldi. Aman 11’e. Tuttum dilimi, düşüncemi. Ağlamaya başladım. Öleyim lan dedim. Baksana halime. Eşyadan farkım yok! Tek bir düşünceye bakardı iş. Babam dedim, görmedim, ben iki yaşımdayken ölmeseydi ya, elini ayağını öperek büyüseydim. İnce bağırsak kıpırdamadı. Ahmet’i özledim, beni işe soktu, bir yardım edemedim, ahh bilemedim kıymetini. Akrep kıpırdamadı. Ayşe’yi de saydım. Benle evlenmek için can atıyordu, yüzüne bakmadım. Akrep yelkovanla buluşmuyordu. Neslihan’la ben gibi. Yüz tane neden saydım, ilerlemedi. Bir neden daha ararken kapı çaldı. Annemdir gelen, açtım. Organlarım titredi, alarmım çalıyor. “Çok geciktim, biliyorum” dedi. Akrep ilerlemeye başladı. Neslihan’a baktım. Bıraktığım gibiydi. Sadece o uzun gür saçları omzuna çıkmıştı. Akrep ilerliyordu kalbime doğru, durduramadım. Daha sarılamadan durdu kalbim.