-Mehmet evladım, kahvaltı hazır, gel artık.
İşte yine başlıyoruz. Zeynep Hanım pişileri masanın ortasına koyup çayları doldurmaya başladı bile. Bu kadınlara hayranım, özellikle anne olanlara, nasıl yetişiyorlar her işe? Mehmet, Zeynep hanımın tek evladı. Birbirlerine tutunup yaşıyorlar. Zeynep Hanım hayallere dalıyor zaman zaman, oğlu Mehmet’in hekimliğe başladığı, evlendiği, hatta torununun olduğu günlere gidip geliyor. Zeynep Hanım güler yüzlü, neşeli, yaşamayı seven bir kadın. Birkaç ay önceki musibetler yaşanmamış haliyle görseydiniz bir de bu kadını. Bizim Mehmet geldi nihayet.
-Validem yine döktürmüşsün, dedi masayı görünce. Annesinin yanına yaklaşıp ellerini eline aldı, avuç içini öptü. Zeynep Hanım sandalyesine otururken Mehmet de çayını alıp annesinin tam karşısındaki sandalyesine oturdu.
Dit dit dit dit dit dit..
-Evladım sabahtan mı başlatıyorsun şu alarm işini, gözünü seveyim, bu stres fazla gelmesin sana?
-Validem, güneş doğalı iki saat oluyor, güneşle başlıyorum biliyorsun. Çalışkanım çalışkan dit dit, hallederim bu işi dit dit, korkutamaz beni dit dit, hiçbir sınav dit dit! Zeynep Hanım oğluna gülümseyerek
-Kahvaltını yap dit dit, pişileri soğutma dit dit, hekim bey beni dinle dit dit, dedi. Şen bir kahkaha ekledi sözlerinin ardına.
-Validem ne dinlemek istersin bu sabah, dedi Mehmet.
-Bir düşünelim, dedi kahvaltılıkları dolaba yerleştirirken Zeynep Hanım. Fikrimin İnce Gülü’nü dinleyelim diye ekledi.
-Dinleyelim dedi Mehmet, telefonundan açtı bu nadide parçayı. Zeynep Hanım mırıldanmaya başladı, eşlik ediyordu.
-O gün ki gördüm seni, yaktın ah yaktın beni…
Zeynep Hanım köşesine oturdu, balkona, gökyüzüne bakıyordu, neler görüyor kim bilir .
Mehmet annesinin sessizliğini fark etti,
-Validem bir kaşık kahveye bir kaşık şeker mi iki mi, Validem, bir mi iki mi?
-Ne, ne dedin?
-Şeker diyorum
-Sadece bir kaşık yeter Mehmet’im ama tepeleme olmasın.
-İşte bol köpüklü Türk kahvemiz, pek mi maharetliyim ne?
-Şımarma hemen, bak lokumu yine unutmuşsun dedi Zeynep hanım. Raflara yönelip lokumları indirdi masaya, şimdi oldu diyerek.
Dit dit dit dit dit dit dit dit
-Alarmlar benim için çalıyor anne, gitmeliyim, kendini kolla, dedi Mehmet gülerek .
-Hadi hadi geveze, geç bakalım dersine, kahvemi de tek başıma içerim artık dedi Zeynep Hanım, Mehmet yanağından öperken.
Her sabah böyle başlıyordu. Zeynep Hanım kaneviçesini alır şimdi eline, balkona geçer. Mehmet ders çalışırken o da bir kumaşa çiçekler işlerdi, kimi zaman bir mendilin köşesine kimi zaman bir seccade kenarına. Evet, Zeynep Hanım bugün de mendil kenarı işlemek için balkona çıktı. Hava açık, ne sıcak ne soğuk. Derin bir nefes aldı önce Zeynep Hanım.
Allahım yardım et, dedi gözleri kapalı. Ne zaman geçecek bu günler derken işlemeye başlamıştı bile. Birazdan iğneyi nereden alsam nereden geçirsem, hangi renkler birbirine yakışır diye düşünürken kısa süreliğine olsa da unutmuş olacaktı derdini.
Zeynep Hanım öğle uykusundan henüz uyanmıştı ki Mehmet’i gördü, hazırlanmış bir yere gidecek olmasına şaşırdı.
-Hayırdır Mehmet, nereye ?
-Maskeler için mesaj geldi validem, en yakın eczaneden alabilirsiniz diyorlar eczaneye gidiyorum, senin bir isteğin var mı dışarıdan?
-Yok, dikkat et kendine, insanlara yaklaşma, küçük şişeyi yanına aldın mı?
-Ne şişesi?
-Kolonya.
-Validem sokağın başında eczane, iki üç adımlık yol, senin hatırın için alayım kolonyayı ama abartma bu kadar.
-Abartmıyorum ben, tedbir oğlum tedbir. Ne demişler önce deveni bağlayacaksın.
-Peki validem öyle olsun dedi Mehmet, yanına gelen annesine sarılırken. Hemencecik geleceğim, kurt gibi acıktım ne yapacaksın akşama, düşündün mü? diye sordu kapıdan çıkarken, cevap beklemeden. Ne olsa yer çünkü Mehmet ayrım yapmaz, Zeynep Hanım’ın da eli lezzetlidir.
-Düşünürüm dedi Zeynep Hanım kapıyı kapatırken.
Akşam vakti yaklaşıyor, Mehmet odasında, bugün biyokimya çalışacaktı, bir de deneme çözecekti. Mutfaktan soğan salça kokuları gelirken malum sesle birlikte Mehmet de geldi mutfağa. Dit dit dit dit dit..
-Yemek vakti, annene yardım mı edeceksin?
-Edeyim, ne var yapılacak?
-Madem bu kadar ısrar ettin tamam, salatayı sen yap o zaman, dedi Zeynep Hanım gülümseyerek. Dersler nasıl gidiyor?
-Mikrobiyoloji ile kanlı bıçaklıyız, farmanın iki eli yakamda, diğerleri ile ateşkes ilan ettim.
-Allah iyiliğini versin, belki günde on saat çalışıyorsun Mehmet, ben sana güveniyorum.
-Annem bana güveniyor dit dit, duydun mu farma dit dit, çek elini yakamdan dit dit, şimdi ezber edeceğim seni dit dit.
Anne oğul gülüşe gülüşe çalışıyorlardı. Zeynep Hanım patlıcan kebabı, pirinç pilavı yapmıştı bu akşam. Ayranı çırpmak Mehmet’e kalmıştı. Sofra hazırdı. Mehmet her zamankinden daha çok konuşmaya çalışıyordu, annesi ara ara dalıyordu fakat oğlunun çabasının farkındaydı, hüzünle karışık gülümsüyordu.
-Hadi sen dersine geç oğlum, alarmın çalmadan, çay olunca çağırırım seni, dedi Zeynep Hanım. Mehmet teşekkür ederek odasına geçti.
Yarım saat ya geçti ya geçmedi, Zeynep Hanım çaya çağırdı Mehmet’i.
Akşamın bu saatleri hüznü artıyordu Zeynep Hanım’ın, aklı kocasındaydı, her halinden belliydi, çayını uzun uzun karıştırıyordu şimdi de.
-Babamı düşünüyorsun değil mi, dedi Mehmet.
-Nasıl düşünmeyeyim, ne yer ne içer, canı sıkılır mı, sağlığı yerinde mi, ilaçlarını almayı unutuyor mu, hatırlatanı var mı? Bir de şu korona belası çıktı. Davasını ertelediler adamın. Ne demişti avukat? dedi Zeynep hanım, tek nefeste. Endişesi dolan gözlerinden belliydi.
-Kaç kere söyledim annecim, dedi Mehmet müşfik bir sesle. Avukat da bilmiyor, salgının ilerleyişine bağlı birçok durum. Şimdilik mayısın ilk haftası görülecek dava. Hem biliyorsun, babam masum, delillerimiz çok güçlü, bu hırsızlık iftirasından alnı ak kurtulacak.
-Oğlum iyi hoş diyorsun da biz evden çıkamıyoruz diye sıkılıyoruz, baban ne yapar hapiste, nasıl geçer vakit.
-Validem, seni anlıyorum ama babam güçlü adamdır biliyorsun, babam için iyi olsan daha iyi olmaz mı? dedi Mehmet annesine sarılarak.
-Babana çok benziyorsun dedi Zeynep Hanım, gözyaşlarını silerken. Haklısın diye ekledi.
Mehmet üç aydır aynı oyunu oynuyordu annesine, annesini teskin eder etmez sözü eskilerden açıyordu.
-O değil de Validem, babamla nasıl tanışmıştınız, hadi anlatsana.
Zeynep Hanım “Zekan bana çekmiş ama hemen dağıt konuyu” dedi gülümseyerek.
-Üniversite üçteydik, baban kütüphanede yarı zamanlı çalışıyordu, diyerek başladı anlatmaya. Çayın nasıl bittiğini anlamadılar, güle ağlaya bir gece daha geçmişti. Zeynep Hanım uyumaya geçerken,
-Gece yarısını geçirme, erkenden uyu, tamam mı, dedi oğluna.
-Tamam validem sadece iki saat çalışacağım dedi Mehmet.
Mehmet odasına geçti geçmesine de bu saatlerde ders çalışmıyordu ki, Sema’yı düşünüyor bana Sema’yı anlatıyordu. Her gün en az yarım saat dinliyorum Sema’nın nasıl hanımefendi, güzel, merhametli biri olduğunu, bazen telefondan Sema’nın fotoğrafına bakıyor sadece, fotoğraf dediysem hanım kızımızın whatsapp profili. Sema için yetiştiriyor beni. TUS geçsin Sema’ya açılacak, “Seni seviyorum.” diyecekmiş. “Eğer kabul edersen bu fesleğeni senin için yetiştirdim tohumdan.” diyecekmiş. Zarif oğlan işte. Sema ile karşılaşacağım günü iple çekiyorum, umarım Mehmet’i üzmez ve beni kabul eder. Sema’nın masasının manzarası nasıl acaba? Ne diyorum ben, Sema kabul etse Mehmet’i yeter. Annesine çaktırmıyor ama babasına atılan iftira Mehmet’in kanına dokunuyor, endişeleniyor da.”Ya Sema bir hırsız sanarsa babamı, ya bana inanmazsa.” dedi bir keresinde. Neredeyse kuruyacaktım, Mehmet’i üzgün görmek de bana dokunuyor çünkü.
Dit dit dit dit dit.. “Hasbihal saati bitti benim minik fesleğenim, şimdi farmanın canına okuma zamanı.” dedi Mehmet. Bir saat çalışır sonra kapatır ışığını.
ESMANUR SATICI
esmanurstc@gmail.com
@seviicicekk