Gümbede gümbede gümbede güm güm güm… ‘’Heey, davulcu kardeş! Bebek uyuyor gözünü seveyim git başka yerde çal şu davulunu.’’ Eee, kafa kalmadı be, bir saattir güm güm güm. Zor uyuttum bebeyi zaten! Bi de şimdi kadıncağız uyanır sıçrayarak. Her gece davul sesine uyanır oldu bu ara.
‘’Pi-pi-pi’’ Her gece aynı . ‘’Ne pi’si anne’’ diye her soruşunda ‘’Baban, pide,’’ diyor da başka bir şey diyemiyor zavallıcık. Alnı boncuk boncuk terlemiş yine. Aynı rüyayı görüyor zahir. Ah babam, ah! Neyse, davulcu Allah’ın adamıymış da üstelemeden uzaklaştı, Sümeyye de rahat bir nefes aldı.
Annesinin uyanıp uyanmadığına bakmak için yavaşça yattığı odaya girdi. Neyse ki arkası dönük neredeyse soluk almadan yatıyordu yatağında. ‘’Oh’’, dedi, ‘’şükür bu gece uyanmadı davul sesiyle.’’ Öperek uyandırmak istiyordu anacığını. İçi sızladı, babasının gidişiyle daha da korkar olmuştu onu kaybetmekten. Artık ondan bir an olsun ayrılmak istemiyor, annesi de koca evde kocasının hayaletiyle yaşamak istemiyordu. Yanına taşınmıştı kızının, damadı ve torunlarının. Sümeyye küçükken üzüldüğü veya korktuğu zaman hemen yatağa geçip üstünü örterdi de annesi gelip gıdıklayarak kaldırırdı onu. Ben de onu gıdıklasam mı diye düşünüp güldü kendi kendine. Kocasını kaybedince mahzunlaşıp içine kapanan anneciğini rahatlatmayı her şeyden çok istiyordu. Bu düşüncelerle annesini uykunun tatlı kucağında bir süre daha bırakıp sahur hazırlamaya geçti mutfağa.
Pamuk saçlı, tatlı dilli Ayşe teyze geçen yıl bu zamanlar gönderdi kocasını o geri dönülemeyen yere. Aksiydi rahmetlik. Uçan kuşa kızar, karıncayla dövüşürdü; o mülayim adamı böyle geçimsiz birine döndüren yıllardı elbet. Yaşlanınca çocuklaşır, inatçı olur insan. Olsun, bu haliyle de seviyordu kocasını. Onsuz bir günü dahi geçmemişti. O gidince kanadı kırık kuşa döndü. Günlerce ağzına lokma koymadı rahmetlinin pek sevdiği hurmadan başka. Bir de pide. Geçen Ramazan, kocası orucunu her zamanki gibi hurmayla açmış sıcak pideye uzanmıştı ki, alacaklı gibi çalan zil lokmasını ağzına atamadan kaldırdı adamı sofradan. ‘’Kim bu vakitte Allah Allah?’’ diye söylenerek gitti adam.İki büklüm olmuş kocasına şefkatle arkasından baktı, Allah’a bir kez daha şükredip ‘’Kimmiş gelen?’’ diye seslendi. Duyduğu ses, kocasının yere yığılırken çıkardığı sesten başkası değildi.
Al işte, tam karşısında kırk yılını geçirdiği adam. Yüzüne bir ışık vurmuş, ama arka tarafı kapkaranlık. Üzerinde uzun bir elbise,kucağında bebeğe benzer bir şey tutuyor , kağıttan kundağa sarılı . Onu hem salıyor hem de ondan parçalar koparıp ağzına atıyor. Sonra dua okur gibi üflüyor üzerine. Birden dumanlar çıkmaya başlıyor kağıttan kundaktan ve kundak erimeye başlıyor. Tamamen eriyen kundaktan kalan, kucağında dumanı tüten pideyi görüyor. Bir parça koparıp kadına uzatıyor. Pide kapkara bir taşa dönüşmüş elinde. Uzanıp taşı alıyor, ama taş tekrardan yumuşacık pideye dönüşüyor. Sevgiyle birbirlerine bakıp karşılıklı ısırıyorlar pidelerinden.
Sümeyye annesini çağırmaya odaya girdi. Yüzünde tatlı bir tebessüm, yumruğu ağzında annesini gördü ve acı bir çığlık attı. O üzgün ama annesi artık çok mesuttu...