“O son pideyi yemeyecektim.”
Lokantadan çıktığından beri düşündüğü tek şey buydu. Her haftaya kafasında mükemmel programlar oluşturarak başlıyordu. Kendini o kadar iyi motive ediyordu ki sabah uyandığında istediği kiloda olacağından emin olarak yatıyordu. Her hafta, her sabah, her akşam. Rüyalarını, hayallerini istediği kıyafetlerin içine girebildiği anlar süslüyordu. Poşetlere doldurulmuş elbiseler, pantolonlar, etekler… Aynanın karşısına geçip birini çıkarıp diğerini giyiyordu. Sonra onlar eskiyince mağazaya gidip yenilerini alıyordu. Üstelik seçeneği o kadar fazlaydı ki beden bulma sorunu hiç yaşamıyordu. Mağazalardaki kabin görevlilerini göz ucuyla inceliyordu her gittiğinde. O kıyafetleri denerken etraftaki çalışanlar hayranlıkla ona bakıyordu. Sanki o elbiseyi ondan başkası öyle taşıyamazmış gibi bir gururla daha dik tutuyordu gövdesini. Kuğu gibi süzülüyordu aynaların karşısında. Sırf onu daha çok izlesinler diye beğenmiyormuş gibi yapıp yeni kıyafetler istiyordu görevlilerden. Hatta bazen o kadar abartıyordu ki giyinmesine bile yardım etsinler istiyordu. Vücudunun her noktasında gururla taşıdığı kilo verme izlerini herkes görsün istiyordu. Bu onun için hayatındaki en büyük başarıydı. Başka da bir şey istemiyordu zaten hayattan. Bu gerçeklik daha uzun sürebilirdi. O son pideyi yemeseydi…
Aylardır verdiği emek boşa gitmişti. Bu yola çıktığında kafasında bir plan vardı. Her gün aralıksız bu rutini uygularsa fazlalıklarından kurtulacağına inandırmıştı bir televizyon programı. Bu izlediği kaçıncı uzmandı hatırlamıyordu. Hepsini denemiş ama şekerden, undan vazgeçemediği için hiçbirini yapamamıştı. Biraz daha böyle devam ederse ağır yaşamlara konuk olmayı hak edecek kadar kiloyu vücuduna hapsetmiş olacaktı. Kapılardan geçmek şimdi bile çok zordu. İstiyordu ki ceylan gibi seksin, kuğu gibi süzülsün kapı aralıklarından. Ama bunların hiçbiri 130 kiloyla mümkün değildi. Mümkün olması için gerekenleri de o yapamıyordu. Ta ki o programı izleyene kadar…
Televizyonun karşısında yaptığı çikolatalı kekleri ölümüne yediği bir gündü. Tam keki yarılayacak dilimi almak üzereyken o programa rastladı. Yeni başlamıştı muhtemelen. Görmemiş olması imkansızdı. Tüm diyetisyenleri ezbere biliyordu artık. Ama bunu daha önce hiç görmemişti. Yeni bir umutla gözlerini açtı. Elini tabaktan çekti ve kumandadan sesi yükseltti. Bütün dikkatini oraya vermişti. Kadın ilk defa duyduğu şeyler söylüyordu. Ne bir kibrit kutusu büyüklüğünde peynir ne de kepekli ekmekten bahsediyordu.
-Her şeyden önce kafamızda bitirmemiz gerekiyor bunu. Az yersem ya da canım çıkana kadar spor yaparsam istediğim kiloya kavuşurum gibi düşünüyor insanlar. Kilo sadece vücudumuzdaki fazlalıklar değil. Kilo bizim zihnimize de ağırlık yapıyor aslında, verimliliğimizi, sosyal ilişkilerimizi, kendimize olan saygımızı bile etkiliyor. Sadece bedenimizin değil hayatımızın da dengesini bozuyor…
Hayretle dinledi kadını, o kadar sinirleri bozulmuştu ki ağlamaya başladı. Şimdiye kadar yaşadığı şeyleri bir başkasından duymak onu rahatlatmış, yıpranan sinirlerinin gevşemesini sağlamıştı.
-Acıktığınızda, karnınızın guruldadığını hissettiğinizde kafanızda bir bateristin davullara vurduğunu ve en sevdiğiniz parçayı sırf siz sevdiğiniz için çaldığını hissedin. Gözlerinizi kapatın, o bateristin yanındaki sandalyeye oturun ve elindeki çubukları isteyin. İstediğiniz bir parçayı bu kez de siz çalın. Davullara o kadar kuvvetli vurun ki kulağınız karnınızdaki sesleri duyamayacak kadar dolsun.
Program bittiğinde ağlamaktan bitap düşmüştü. Başkası görse gülerdi şu haline ama o kendini iyi hissediyordu. Bu kez olacaktı. Çünkü hissettiklerinde çoğunlukla yanılmazdı.
Koltuktan kalktı. İlk iş olarak mutfağa gitti. Dolapta komşularının umreden getirdiği hurmalar duruyordu. Sağlıklı bir seçim olacağını düşündüğü için paketi indirdi. Üç kâseye böldü. Kendiyle konuşmaya başladı.
-Her kâseyi bir öğünde tüketirim. Bitince tekrar alırım. Eve her gün beş ekmek almama gerek yok. Bir kase hurma fazlasıyla doyurucu olur zaten. Böylece çikolatalı kek olmadan da şeker ihtiyacımı giderebilirim. Hem bu şeyin de tadı da hiç fena sayılmaz.
O gün kadının söylediklerini düşünerek yattı. Sabah kalktığında kasenin birini alıp yemeye başladı. İstediği tat bu değildi ama idare edebilirdi. O öğünün hurmaları bitti ama fazla tatlıdan midesi bulandı. Üstelik karnı da doymadı. Karnındaki guruldamalar artık kulağını tırmalamaya başlamıştı. Kadının dediklerini hatırladı. Salona geçip gözlerini kapattı, çubukları eline aldı, olan tüm gücüyle davullara vurdu. Kendini müziğin ritmine kaptırmıştı bile. Galiba başarıyordu. Gözlerini açtı. Bol bol su içti ve rahatladı. Suyun verdiği rahatlamayı fark edince ikinci öğündeki hurmalarını birer bardak su eşliğinde yedi. Bu kez de midesine oturdu. Yine doymadı. Üstelik bu kez davulların sesi de bastıramıyordu karnının gurultusunu. Davulların üstünde zıplıyordu ama karnı halen bağırmaya devam ediyordu. Pes etti ve son kozunu oynamaya karar verdi. Bu son öğündü. Hurmaların kabuklarını soydu, güzelce ezdi ve suyla karıştırıp puding kıvamına getirdi. Bu tadı sevmişti.
***
Dolabını büyük bir hevesle açtı. Uzun zamandan sonra ilk kez böyle hissediyordu. Aradan 6 ay geçmişti. Arkadaşlarıyla buluşacaktı bugün. Verdiği 60 kiloyu gururla anlatacaktı. Ama önce en güzel elbisesini giymeliydi. Çünkü merak etmeleri için dikkatlerini çekmesi gerekiyordu.
Hava hafif serin olsa da elbise giydiğine pişman olmadı. Buluşmak için bir pideciyi seçmişlerdi. Kendine güveni artık tam olduğundan yer konusunda arkadaşlarına hiç itiraz etmedi. Salına salına kapıdan girdi ve tabaktaki kıymalı, patatesli, peynirli pideleri gördü. Bir parça, iki parça derken zayıflama hikayesinin arasında iki tabak pide tükenivermişti. Tatlı faslına geçmeden midesi bulanmaya başladı. Kendini dışarıya zor attı. Çöpe kafasını sokup öğürmeye başladı. Aslında her şey çok iyi gidiyordu. O son pideyi yemeseydi.