Pidehurmadavul

Ahmet Kırtekin

pide, hurma, davul

0

yoga gurusu, ruh rehberinin yakasına yapışmış hırsla soruyordu: kimim ulan ben! sekreter kız ne olduğunu tam anlayamadığı için ne yapacağını bilemiyordu. polis mi çağırmalıydı imdat diye mi bağırmalıydı, belki de hiçbiri.

ruh rehberi kariyerinin ve ofisinin bulunduğu, bekleme salonundaki konukların profillerini hızlıca gözünün önünden geçirerek yakasına tutan adamın gözlerinin içine baktı. bir an onu tepeden tırnağa incelem imkanı olsa ne kadar iyi olacağını düşündü. heyecanla keskinleşen duyularına güvenmekten başka çaresi yoktu. karşısındaki adam pahalı bir parfüm kullanıyordu ama koku yoğun değildi. yüzünde ufak tefek kırışıklar vardı ama bunlar estetik müdahaleleri neredeyse yüz yüze bir mesafede gizleyebilmek için yeterli değildi. karşısında orta sınıfın üstünde bir paket duruyordu. buna göre davranmak gerekiyordu. paketi açmak için acele etmek hata olurdu. o yüzden kibarca kim olduğunu bulmaya seve seve yardımcı olacağını söylerken ellerini karşısındaki paketin omuz hizasına kadar kaldırmış ve sevecen bir şekilde temas kurmuştu.

yoga gurusu kavga etmek için gelmemişti, farkında olmadan beklediği cevabı almış ve biraz önce çok tuhaf bir duruma sebebiyet vermemiş gibi sakince yürüyerek ruh rehberinin odasına girdi. deri koltukta tedirgin oturan orta yaşlı kadına başıyla selam verdi ve biraz da beğendi kadını. başka bir zaman karşılaşmış olsalar belki tanışmak mümkün olurdu. ruh doktoru kadının elini tutup kalbinin hizasına getirdi ve sevecenlikle bu iyiliğinin karşılıksız kalmayacağını kendisinde bir rehber ışığı olduğunu söyleyerek onu kapıya kadar geçirdi. kadın kapıdan bir kaç adım uzaklaştığında sekreterine dönerek beklediği mailin gelip gelmediğini sordu, kız henüz gelmediğini söyleyince telefonla aramasını tembihleyip kimseyle göz teması kurmadan kapısını kapattı.

1

kendisini daha önce hiç böyle çaresiz ve garip hissetmemişti. ne olduğunu anlatmak mümkün ama nasıl olduğunu anlatmak. gün normal başlamıştı. öğleden önce sahilde yürümüş meditasyon yapmış bir kaç toplantı planlamış ve ofisine gitmişti. kursiyerler geldikçe bitki çayları eşliğinde tatlı sohbetler başlamıştı ardından. sonra o yeni vegan olan kursiyer gelmişti. kendi etkisiyle kurtulan bir ruh daha. her şeyi almaya hazır önyargısız muazzam bir tuval gibi elllerinde şekilleneceğini umuyordu. büyük bir teslimiyet ve özveri vardı davranışlarında.

starbucks bardağı tutar gibi gururluydu bakışları elindeki tepsiyi guruya uzatırken. yeni bir tarif denemişti: hurmalı pide.

ilk söylediğinde guru anlamamıştı. hurma ve pide getirdiğini düşünmüştü. başarısı gözden kaçabilir endişesi ile yeniden ünlendi: hurmalı pide.

saniyeden daha kısa bir anda guru kendisine yönelecek tadım teklifine karşı bir çözüm düşündü: kendisi oruçluydu. bu muazzam lezzeti daha sonra denemek üzere muhafaza edecekti. ama görüntüsünden kaçmayı sağlayamadı, bu bahane. kararmış bir renk ve belli belirsiz yükselen bir hurma kokusu. hemen kursiyeri alıp diğerlerinin arasına karıştırmak ve herkesin kendisini unacağı bir konu açmak ikinci kaçış denemesi oldu, bu deneme de kısmen başarıya ulaştı. pide fiziken ve manen uzakta kalmış hava değişmişti.

esneme hareketleri tamamlandığında dışarıdan önce tiz bir zurna sonra da tok bir davul sesi geldi. ofis eski bir binanın üçüncü katında bulunuyordu ve pencere doğramaları ahşap olduğu için ses yalıtımı çok da iyi değildi. neyseki ses çok şiddetli değildi ve muhtemelen biraz sonra kesilecekti. bağdat caddesinde kim davul zurna çalar ki diye düşünüyordu salondaki herkes. pencereler kapatıldığından tütsünün dumanı dümdüz yukarı süzülüyordu. sıra meditasyona geldiğinde herkese pozisyonunu aldı ve gevşedi. bu sırada dışarıdan gelen ses daha düzenli hale gelmişti. başta ara sıra duyulan davul iyice ritim tutturmuştu. üstelik yakından veya uzaktan nahoş gelmesi olmayan bir ritmi vardı. etrafta olan herkes durup kulak veriyor imkan varsa seyrediyordu sokak ortasındaki bu cümbüşü. yoga salonunda herkes gözlerini kapatmış meditasyona odaklanmışken guru penceleri kapatmanın hiçbir işe yaramadığını net olarak anlamıştı. kendisini sıkmanın alemi yoktu.

bildiği tüm küfürleri tesbih taneleri gibi arka arkaya dizmişti, bildiği dualar bittiğinde. ama nafile. gözleri kapalı olduğu halde bir anda ayağa kalkıp davulun ritmine bırakmıştı kendini. yeni kursiyerlerden biri odaklanamadığı için gözlerini açtığında guruyu transa geçmiş oynar halde gördü. birbirlerini dürterek ortak bir bilinç geliştiren kursiyerler nefeslerini tutup gurunun kıvrak hareketlerini hem çıplak gözleriyle hem de telefonlarının yüksek çözünürlüklü lensleriyle seyrettiler. müzik bittiğinde guru gözlerini salonun ortasında kan ter içinde açtı. kursiyerler çılgın gibi alkışlıyorlardı. bunu bir vecd hali kabul etmişti hepsi. birisi hızlı davranıp kaydı oynatınca kabus görmediğini anladı guru. gerçekten olmuştu.

-1

roman mahallesinde albino olduğu için martı lakabı takılan davulcu mahallede çok vakur bir adamdı. en yakın arkadaşı deli hüsnü ile çalışırdı sürekli. deli hüsnü üflemeli ne kadar saz varsa gözü kapalı çalar. martı sade davul çalar ama onun davulu da tüm sazlara değer. bu iki yakın arkadaşın aynı yaşlarda oğulları birgün okuldan kaçıp eminönü’nde gezerken acıkıp tezgahtan hurma çalmaya karar verirler. hazır bir paketi kapıp kaçmaya çalışırken çarptıkları kalender adam olmasa başarıya da ulaşacaklardır. korkuyla baktıkları adam onları oldukları yerdne kaldırır. tezgahtan hurmanın yanına fındık ve ceviz de alır. karınlarının aç olduğunu söyleyen çocuklara o zaman önce yemek yiyelim der ve tahta kalenin arka sokaklarındaki pide dükkanına götürür. tezgaha geçer ve iki karışık pide yapar. çocuklar soğuk ayranla ikram edilen yemeği korkarak yerler. kalender adam kuruyemişçide ve pidecide iki çırağa ihtiyacı olduğunu söyler. okuldan sonra gelip çalışırlarsa kendisine büyük bir iyilik yapmış olacaklardır. tehdit mi teklif mi anlamak zor, tek yol kabul etmek.

martı ile deli yolsuz kalırlar. sebebi martı. deli arada caz kulüplerine çıkar. iyi de para alır. düğün gibi de değil. içkiler kaliteli en azında. sade onun için bile değer. bir gün martıyı da çıkarır sahneye. martı kendini kaptırınca ritme caz kulübü döner yiğidim düğün sarayı 22’ye. binbir rica ile ayarlanan iş rezil olur ve kapıların hepsi kapanır birden. deli müziğe aşık olduğu için almış bu lakabı. yediremez kendine, atar sazı elinden. martı durur mu, o da atar. bir süre orada burada beraber takılıp iyice yolsuz kaldıklarında bir akşam yemişçiye damlamayı planlarlar. başarırlar da. ne ki alışık değiller, tahikat bir haftada biter. yüzleşirler kalender adamla. kadınlar, çocuklar, polis ve kalender adam dururlar martı ile deli’nin karşısında. kalender adam hızla kavrayıp vaziyeti toparlar. bunlar ahbaplarım benim yanlış yapmışsınız komserim der, uzun hikaye kısa kesilir, gerisin geri döner herkes. iki çocuk o gün evi terk ederek sırra kadem basarlar, haydarpaşa’da son kez görmüşlerdir birbirlerini. kuşlar uçunca yuvadan geriye dört duvar ve dört anlamsız yüz kalır. çatısı çöken ev gibi yüzler de küsmüşler birbirlerine.

-2

çaresizlik utancı zamanla yok eder, çocuklar unutmuşlar utanmayı.

biri iran’a gitmiş kaçakçılarla. yakalanıp 5 yıl hapis yatmış. içerde tanıştığı bir hintliden çat pat öğrendikleri ve mecburen öğrendiği farsça ile memlekete dönünce kendini yoga gurusu olarak tanıtmaya başlamış. zamanla tutturmuş da. farsça şiirler okudukça başka bir ün kazanmı. böylece meselenin özünü öğrenme gereği de duymamış. zamanla herşey oluruna varmış.

diğeri avrupa’ya gitmek için yunan adalarına geçmiş. ispanya’ya gitmek isterken kendini cezayir’de bulmasa başarılı da olacakmış. bir süre oyalandıktan sonra fransa’dan kaçan bir akademisyenin yanında çalışmaya başlamış. adam kendini psikolog olarak tanıtıp senelerce ders vermiş üniversitelerde. farkedileceğini anladığında kaçmaktan başka çare bulamamış. suçu tam olarak ne bilinmiyor, ne kadar içtiğine ve ne içtiğine bağlı olarak hep farklı anlatıyor hikayeyi. bir gün hiç üniversite diploması yok diğer gün sadece intihal yaptığı için geliyor başına her şey. fransız akademisyen ölünce geri dönüyor diğer çocuk. öğrendiği sadece içerik değil, ondan daha kıymetli olan metod. ufaktan başlayıp büyütüyor işleri.

-3

guru’nun dünyası burnuna tutulan hurmalı pide ve sokaktan gelen davul sesi ile alt üst oluyor.

rehber’in dünyası binbir inkar ile unuttuğu geçmişi, herşeyin tek şahidi kanlı canlı bir şekilde karşısına dikilip kendisini tanımadan kim olduğunu sorduğunda alt üst oluyor.

odada iki adam. kim olduğunu bilmiyor.