Uyandıran Rüya

Esmanur Satıcı

Herkes uykudadır ölünce uyanırlar dambada dam dam dambada dam

Herkes kendi uykusunu uyur, herkes kendi rüyasını görür, damdamdam

Rüya hırsızları var dikkat edin, çoğaldılar dikkat edin

Bana bir pide üç hurma verin dambada dam dam dambada dam

Birbirine girmiş saçı sakalı, kavruk yüzü, çökmüş avurtları, boynuna asılı çocuk davulu, kirden beyazdan griye dönmüş gömleği, yamalı ceketi, terliklerinin üstünü örten yerde sürünecek kadar uzun ve bu yüzden paçaları yırtılmış pantolonu ile bu adamı gören kimse onu ciddiye almazdı.

Mehmet, hafta sonları pide satan babasına eşlik ederdi, bunun için yalvarmıştı. Babası Mehmet’e derslerine çalışmasını öğütler, “Benim oğlum büyük adam olacak.” derdi. Mehmet lise bire geçince babasını ancak ikna edebilmişti. Öğlene kadar babası ile sokak sokak dolaşırlardı, öğle vakti tezgah boşalırdı. Babası lüks bir restorana bulaşık yıkamaya gider, Mehmet boş arabayı eve sürerdi. Mehmet’in restoranı uzaktan görmüşlüğü vardı, merak etmişliği yoktu. Sokaklarda dolaşmayı, evleri izleyerek içindekiler hakkında tahminler yürütmeyi, pencereden balkondan “Pideci!” seslenişlerini, esnaf ile selamlaşmayı severdi.

Nasıl sevmesin? Kendini bildi bileli ev ile okul arasında mekik dokuyan bir çocuktu, nihayet ders, sınav, okul dışında başka bir hayat ile tanışmıştı.

Eve boş arabayı sürdüğü günlerden birinde, uzaktan gördü bu değişik adamı. Pideler bittiği için üzüldü, karnı açsa diye endişe etti. Dambada dam dam dambada dam, adam önündeydi. Siyah gözlerini Mehmet’e dikmiş, gözlerini gözünden ayırmıyordu. Mehmet bu değişik adam karşısında ne yapacağını şaşırdı, korkmuş muydu? Mehmet ne hissettiğini anlamadan, adam cebinden bir avuç hurma çıkardı, gülümsedi, esmer yüzünde dişleri inci gibi parlıyordu. Mehmet elini uzatsa mı, alsa mı, almasa mı, temiz midir hurmalar, değil midir? “Al! Dambada dam dam dambada dam!” Bir tane hurma aldı Mehmet, bu değişik adamın onu bırakacağı yoktu, hâlâ önündeydi. İkinci hurmayı alırken adam tuttu elini, hurmaları avucuna bıraktı. Teşekkür etme fırsatı bırakmadan Mehmet’e, davuluna vurup yola devam etti değişik adam. Bir hafta herkese anlatıp durdu Mehmet bu olayı.

Mehmet’e sorup soruşturacağı bir mesele çıkmıştı. Kimdi bu adam? Nasıl bu hale gelmişti?

Mehmet de herkesin sorduğu soruları soruyordu, kimsenin sormadığı soruları sormuyordu, sorsa biri sormuş olurdu, kimsenin sormadığı soru olmazdı. Ne yer, ne içer, nerede kalır, kimsesi var mı? Bu soruları sormak yürek işiydi, Mehmet ise sadece bir lise talebesi.

Ertesi hafta, boş arabayı eve sürerken o adamı gördüğü sokaktaki manava girdi.

- Hayırlı işler abi, bir şey sorabilir miyim?

- Buyur.

- Geçen hafta burada davul çalan birtakım sözler söyleyen bir adam görmüştüm, farklı bir adam..

- Davulcu Mehmet'i söylüyorsun sen.

- Mehmet mi?

- Anlamadın mı be çocuk Davulcu Mehmet işte.

- Peki kimdir, hikâyesi nedir, biliyor musunuz?

- Bir iki söylenti var hangisi doğrudur bilmem, doksan dokuz depreminde ailesini kaybetmiş diyen var, zengin bir iş adamı imiş iflas etmiş diyen var, âşık olmuş da kavuşamamış diyen var. Bunlar benim duyduklarım. Gerçekten merak ediyorsan iki sokak aşağıdaki hurmacıya git, çerez de satar, küçük bir dükkan, mavi bir tabelası var. Hurmacıya sor, bilirse o bilir.

Mehmet teşekkür etti, hızlıca arabayı iki sokak aşağıya sürdü.

- Hayırlı işler, kolay gelsin dedi dükkânın önünde oturan orta yaşlardaki adama.

- Sağol delikanlı, hayırdır? dedi adam. Mehmet bir kerede söyledi ne söyleyecekse.

- Davulcu Mehmet, tanıyor musunuz?

Dükkân sahibi şaşırdı, çocuğun derdini anlamak anlamak istedi. Mehmet’in temiz yüzü ve efendi duruşu dükkân sahibini ikna etmişti. Ona dostu Mehmet'in hikâyesini anlattı.

Mehmet şaşkındı, anlam veremiyordu. Aşk hikayeleri okumuştu ancak bir aşk yüzünden insanın bu hallere gelebileceğini aklı almıyordu.

Davulcu Mehmet ile ne zaman karşılaşsalar ilk olay tekrarlanıyordu. Dambada dam dam dambada dam!

Aradan yıllar geçti. Mehmet tıp fakültesi dördüncü sınıf öğrencisiydi, derslerden daha çok düşündüğü biri vardı, Ayça. Gündüz hayalinde, gece düşünde dedikleri bu olsa gerek. Haftalar, aylar geçmişti. Ayça'ya açılacaktı. Ne olacak, ne olur bilmiyordu. Artık gücü de kalmamıştı. Şimdi Davulcu Mehmet'in ne yaşadığına dair küçük bir fikri vardı. Eski dostunu hayırla yad etti. Dambada dam dam dambada dam!

ESMANUR SATICI

esmanurstc@gmail.com

Not:Sonunu tekrar yazmak istiyorum.