Tekir ve Sarman

Yakup Karahan

tekir ve sarman beni kapının önünde karşıladı. asma kilidi açarak kepenk yerine kapıya astığım sacı çıkarıp duvarın yanındaki aralığa sürdüm. kapının üstündeki, dükkan açık olduğu sürece açık kapıyla duvar tarafına düşen, gece de kepengin altında kalan kaynatam sağolsun yazısına selam çaktım,tabure ve portatif masaları kaldırıma çıkardım. üstünü içi taş döşeli demir mahfazayla kapatıp fırına benzettiğim sac ocağı yakınca temizlik yapmadığım geldi aklıma.

bu aralar kafamı toplayamıyorum. tekirle sarman ayaklarıma sürtünüyor. içeri girme yasağını ihlal ettiklerine göre henüz kahvaltı yapmamış olmalılar. aslında bir fikrim var. şöyle paketler halinde hafif tatlılar satabilirim. muhallebi, sütlaç. güllaç olmazsa olmaz. bir de hurma tatlısından bahsetmişti bursadaki kayınço. onların orada yok satıyormuş. Ama az bir sermaye lazım işte. sağda solda gözüme ilişen dünden kalmış pide parçalarını, haşlanmış kıyma, patates, sebze artıklarını avucumda toplayıp ıslatıyorum, kedilerin önüne koyuyorum.

Rıfat abi, bi karışık atıcan mı?

daha hazırlanmadım. azıcık müsade et.

dükkandayım abi ben, seslenirsin.

termos sepetten buzlu pideleri çıkarıp dolaba koyuyorum. içini hanımla beraber hazırlıyoruz bunların. hanım hamurunu yoğuruyor, pideleyip derin dondurucuya basıyor. başta kimse böyle taşıma usulü işin yürüyebileceğini düşünmüyordu ama günde elli pide sattığım oluyor bu küçücük büfede. şu ramazanı da atlatırsak falafel de yapıp satmayı planlıyorum.

öğlen oluyor neredeyse, şu ortalığı toparlayalım. ocağı metal fırçayla silip, üstünü etrafını iyice süpürüyorum. tezgahı silip, peşkirleri yıkayıp sıraya asıyorum. Bu arada cami cemaatiyle liseli veletler arasında bir tercih yapmalıyım. geçen hafta cuma günü o sakallı çocuğu zor aldık hacı yaşarın elinden. ilkin çocukların masasına indirdi bastonunu, sonra sakallıya indirecekken havada yakaladım bastonu. elim hala sızlıyor. şu sermaye…

Rıfat abi hazırlanmadın mı daha.

geldi abi karışığın. otur şöyle.

Abi ramazanda napacan Rıfat abi.

yapıcaz bakalım bir şeyler. tatlı işine gireyim diyorum.

abi acayip fikir. ramazanda ekmeği şerbete ban sar, yine gider. parayı kırarsın yeminle.

Bir gülme geldi, hoşuma gitti söyledikleri.

yoğurtçu camiinden ezan sesi gelmeye başladı. pideleri ikiye bölüp atmaya başladım ocağa.

rifat abi bi yarım kıymalı. bana da bir sebzeli abi. abi soğuk ayran yok mu ya. abi nerede kaldı benim yarım karışık. şşşş. azcık sessiz olun bakam. tamam dede.

al işte yine başladılar. bugün de bir sakatlık çıkmasa bari.

telefon mu o. hanım. en olmadık zamanda arar zaten.

çabuk söyle.

hemen eve gel. melih geldi ağzı burnu kan içinde. cevabını duymaktan korktuğum soruları sormak harcın olmadı hiç. dükkanı komşu çay ocağının semihe bırakıp gidiyorum. Yeni sipariş almayacak, hesabı toplayacak. adisyonda yazılı hepsi. haftasonu eleman arayan fırıncı Çakırın yanına yollamıştım Melihi. ramazan için civar köylerden sipariş almış. fellik fellik eleman arıyordu. geçen ramazan tekme tokat işten attığı ayyaşı bile geri çağırmıştı. ramazana kadar her gün bir iki parti pide denemesi yapacaklardı. oğlum da gerçi zeki çalışkan çocuktu anası tarafı gibi ama bi alternatifi olsun diye yolladım yanına. okuldan çıktıktan sonra yine fırına geçecekti yardıma.

eve vardığımda Melih uyuyordu. ağzının kenarı yaralı, dudağı şişmiş, burun deliğinde temizlemekten kurtulmuş küçük bir kan pıhtısı. annesi yüzünü yıkarken perçemi ıslanmış, şimdi bembeyaz alnına alnına yapışmış. noldu dedim öfkeyle. bir şey anlatmamış. az sonra uyanıp su istiyor. annesine bırakmadan koşuyorum. suyu içirirkeny olanları anlatmaya başlıyor.

fıırna ilk gittiğinde bi bakmış heryer un kepek içinde. kalfa yere düşen hamuru almış işlemeye başlamış. bizimki demiş ki abi o pislenmedi mi. kalfa bir şey dememiş ama ters ters bakıp ustanın yanına yollamış. usta da ayyaş o vardiyada. kazanın yanında beş litrelik şişede kırmızı bir sıvı. iki üç dakika da bir çekiyor. bizim ki demiş ki usta neden bu kadar içiyorsun. ustası kalfası çırağı Melihi bir şey soramasın diye nefes aldırmadan oradan oraya koşturmak istemişler anladığım kadarıyla.ams Melih bu sormadan durur mu. yere dökülen unkarı eletyip tekrar kullanmsk isteyince bizimki basmış yaygara yı ne biçim adamsınız siz diye. ayaaşş almış karşısına Melihi git demiş bana mayatsşı minare gölgesi ve davul tozu getir. bir bir de adres vermiş maystsşını muşlu memet ustadan, minare gölgesini Kırımlı camii müezzininden davul tozunu da davulcu mavişten alacaksın ama önce memet ustaya uğra. bizim ki tutmuş en yakın diye önce davulcu msvişi bulmaya kuyulu kahveye gitmiş. hakikaten msviş davulu ocağın köşeye koymuş kapı dibinde oturuyormuş. demiş böyle böyle davulcu maniş de adetten buna bir sille aşketmiş. Melih sinirlenip davula bir tekme geçirmiş. davul delinmiş. sonrası malum.

Melihi tekrar uyutup çıktım. Önce mavişe sonra ayysşa ve çskıra gidip konuşacağım. yolda düşünüyorum. eğer iyi bir sermaye bulursam bir fırın açacağım.

Yskup Karahan