Başkası Olma Kendin Ol

Yasemin Karabacak

Zeliha doğruldu.Karnındaki tekmeler hızlanmıştı.İçinde bir can taşıyor olma fikrine hala alışamamıştı.Anne olmak ufku olmayan gökyüzü gibi geliyordu.Çıktığın yolu,varacağın menzili bilememek… Gülümsedi kendi kendine . ‘Ah be deli kız düşünmekten hiç vazgeçmeyeceksin değil mi ?’ Hep böyleydi Zeliha.Çok düşünürdü.Kafasının içi dilinden daha gevezeydi.Her olayda diyar diyar gezerdi fikirleri.Düşünce düşünceyi açar, dolanır dururdu aklının köşelerinde.Sanki bir ses duymuş gibi etrafına bakındı.Kimse yoktu.Oturdu.Eline kumandayı aldı,televizyonu açtı.En sevdiği yarışma programı’ ‘’Kelime Oyunu’’ ,başlamıştı.Zeliha çok severdi kelimeleri.Kelimeler onun gemileriydi.Okyanuslar aşarak yol bulan gemiler…Elini ağzına götürdü avucunu yaladı.Babaannesinden duymuştu.’’Canın bir şey ister de o an bulamazsan avucunu yala.’’ derdi babaannesi. Canı ne zamandır cennet elması istiyordu.Ara ara burnuna kokusu da geliyordu ama kimseye söylememişti bunu.Evlenip buraya ilk geldiğinde pazarda görünce çok sevinmiş, ’’Cennet elması alabilir miyim! ‘’diye heyecanla tezgaha yanaşmıştı.Pazarcı şaşkın şaşkın yüzüne bakıp’ -Ne istiyorsun anlamadım.’ dedi. Zeliha eliyle işaret etti.-’Bundan işte ,cennet elması..’ -‘Ha o mu? Onlar Trabzon hurması.Kaç kilo olsun?’’

Zeliha ilk o an anladı yanlış yerde yanlış insanla olduğunu.Yabancıydı buralar,bu aile ve aslında kocası.Üstünde durmadı ‘gurbette olmanın doğal bir sonucu herhalde’ dedi.Öyle bir geçiştirdi zihnini.

Çocukken babasının postacı olması sebebiyle evlerinde telefon olan 3-5 aileden biri onlardı.Daha konuşmayı yeni öğrendiği zamanlar telefonun kolunu çevirir karşısına çıkan babasından mevsimine göre mandalina ya da cennet elması isterdi.Alaaddin’in sihirli lambasını okşayınca çıkan cin gibi gelirdi telefonun kolunu çevirince karşısına çıkan babası.

Cennet elmasının turuncu rengini,kendine has kokusunu hissetti tekrar. Asla istemeyecekti, ama Trabzon hurması demeyecekti.Hiçbir zaman onun istediğini vermeyeceklerdi o şehrin pazarcıları.

Aşağıdan kapının çarpan sesini duydu.Kocası işten öğle yemeğine dönmüş olmalıydı.Zorlanarak yerinden kalkarken kocasının sesini duydu.

-Zeliş hazırladın mı?

Unutmuştu.Her cuma kocası öğlen gelir hazırladığı pide içini alır,fırınagötürürdü.Evlendiklerinin ilk haftasında ‘ Her ailenin alışkanlıkları olmalı.’diyerek açıklamıştı bu durumu kocası.’Aile olmak düzenli olmak demektir.’ Aslında bu ritüellerin onun ayağına bir kelepçe bağlamak olduğunu yıllar sonra anlayacaktı.Onu aileyi bir arada tutmak zorunda bırakan alışkanlıklar…

‘Bir dakika hemen hazırlıyorum’ dedi.’Bugün biraz sancım vardı,yapamadım dedi.

Eşi suratını ekşiterek baktıysa da bir şey demeden içeri geçti.Televizyon kumandasını aldı,kanalı değiştirdi.Mutfakta telaşla pide içi yapmaya koyuldu Zeliha .Nefret ediyordu bu rutinlerden özellikle de evde hazırlanarak yapılan pideden.Lisedeyken öğle aralarında arkadaşlarıyla koşa koşa gittiği karşıdaki pideci Hasan Abinin pideleri gibi kızarmış çıtır çıtır severdi pideleri.Ama bunu da söylemeyecekti hiçbir zaman.Onun istediği pideyi vermeyecekti oradaki fırıncılar.

Hazırladığı içi bir poşete koyarak eline tutuşturdu kocasının.Televizyonda haber sesini duyunca istemsizce baktı kocasının gözüne.Değiştirmişti gene Zeliha’nın izlediği kanal, ;hep yaptığı gibi.Halbuki ne severdi televizyon izlemeyi.Ama söylemeyecekti bunu da.Onun istediği programı göstermeyecekti oradaki kanallar.

Bezgin bir halde oturdu kanepeye.Hırsla değiştirdi kanalı.Bir özgürlük duygusu kapladı içini.’’Tamam şu an buranın sahibi benim’’.Televizyonda ki sunucu soruyu anons etti.

‘Orta boyutta anlamındaki yabancı kökenli sözcük’

Yarışmacıdan önce yapıştırdı cevabı ‘ MİDİ ‘ İçinin sıkıntısı geçmedi ama..Bir şey eksikti sanki ya da bir şeyler fazla…Kapattı televizyonu mutfağa geçti. Radyoyu açtı. sessizlikten hoşlanmyordu Zeliha. Sanki tüm dünya içini duyacak sanıyordu.Bıraktığı dağınıklığı toplamaya başladı. Radyoda Tarkan çıktı.’’Başkası olma kendin ol!: Arkadaşlarıyla dans edişleri geldi aklına.. Beraber gülmeleri.. Zeliha ne zamandır biriyle gülmediğini anımsadı..Zeliha şaşırdi.. Ne çok hatırlar olmuştu...Sanki bir fener Zeliha’ya yol gösteriyordu ama ne….

Ertesi gün komşunun oğlunun düğününde köşede otururken birden müziğin değiştiğini fark etti.Ritim onu çocukluğuna,tam da olmak istediği yere götürdü.İlkokuldaydı.Folklor ekibiyle çıktıkları gösteri sonrası babasının, kardeşlerini ve onu fotoğraf stüdyosuna götürdüğünü ve ilk kez bir fotoğrafa sahip olduğunu hatırladı.Davulcunun,farkında olmadan müziğe ayak uydurduğunu fark etmesi üzerine davula daha güçlü vurarak kendine doğru geldiğini görünce irkildi.Hemen gözlerini kocasına çevirdi.İşte her şey bir anda oldu.

Kocası lise arkadaşlarıyla kahkahalar eşliğinde gülüyor ve onun yaptığı gafları anlatıyordu.Gülüyordu kocası kendisi ile gülmediği kadar.. Zeliha gitti...

Kimse anlamadı.Karnında çocuğu ile neden geri döndüğünü.Annesi günlerce yalvarmış anlatması için ısrar etmiş.’Dövüyor muydu,evine bakmıyor muydu?’Bu devirde böyle adam bırakılır mıydı?’

En sonunda Zeliha’nın suskunluğuna boyun eğmiş,’Ne halin varsa gör’ demişti.

Her halini görmüştü Zeliha.Liseye başladığı gün ilk görüşte sevdiği oğlanın gözünün önünde büyüdüğünü,aşık olduğunu,okuduğunu,evlendiğini,çocuğu olduğunu görünce, artık onun olmayacağını anlamış , kim olduğuna bakmadan evlendiği adamı hiç tanımadığını aslında en kötüsü kocasına evlendiği kadınıi tanımasına fırsat vermediğini fark edince geri dönmüştü Zeliha .Kimseyi yarasına bant olarak kullanmayacaktı. Eliyle karnına dokundu ‘Seni bile’ dedi.Seni bile….,