Martı Olmanın Kolaylıkları

Ayşenur Önler

Kelimeler: Pide-Hurma-Davul

Not: Ekstra zorluğu kullandım.

Martı Olmanın Kolaylıkları

Uçmanın zorlukları hakkında hiçbir şey bilmediğinize eminim. Yıllarca metaforlara sığınıp belki kıyısından dahil olurum umuduyla edebiyatınızda bir imge olarak kullandınız bunu. Nereden mi biliyorum? Sahil kenarında yerdeki kırıntıları yerken bankta oturan insanları dinledim. Onlar bazen sesli kitap okurlar. Öyle süslü ve garip cümleler duyarım ki o minik pide parçalarının hatırı olmasa orada bir saniye daha durmam.

Biz siz insanlar gibi imgelerin altında yaşamayız. Uçmak istersek uçar, gökyüzüne dokunmak istersek dokunuruz. Martılar, özgürlüğü kendileri bulur. Ancak siz insanlar özgür olmak için bile aracılara ihtiyaç duyarsınız. Uçmak için uçağa binersiniz, uzun süre suyun üstüne kalmak için gemiye. Heyhat! Bir de bunların en pahalısının en kıymetli olduğuna inanırsınız.

Hobilerinizi başkalarının seçtiği bir hayat yaşarsınız. Müdahale etmeye bile gücünüz olmaz bazen. Bir gece, nisan ayında, bilge bir martı bana şaşırtıcı bir şey anlattı. Yaşlı bir adam sırf babasından yadigar kaldığı için, torununa piyano çalmayı öğretmek istiyormuş. Hem de kızın keman çalmaya ilgisi varken! İnanabiliyor musunuz, insanlar böyle şeyler yaşıyormuş. Daha sonra bilge martı ekledi, insan doğası yönlendirilmeye mahkûmdur.

Kanatlarımı açıp sessizliğe doğru uçtuğum bir gündü. Gideceğim yeri hayal ederken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiş, yolculuğum çok kısa sürmüştü. Merkeze yarım saat uzaklıkta bir köyde, arkadaşım Hande’nin düğününe davetliydim. Akrabaları arasında küçük bir kuş töreni yapacaktı. Arkadaşlarından da sayılı kişileri çağırmıştı. Onlardan biri de bendim. Tarif ettikleri gibi caminin sağındaki sokaktan dönüp kullanılmayan mavi evin bacasından içeri girdim. Karanlığın içindeyken büyük odadaki ışığı görünce oraya uçtum. Gece geç saatte -hemen hemen bütün insanlar uyumuşken- cılız bir ışıkla tören yapmaya çalışan bu martılara çok üzüldüm. İnsanlarla ne zamandan beri savaş halindeydik bilmiyorum. Onlara aslında bizim de düzenimiz olduğunu; gülebildiğimizi, evlenebildiğimizi, işimizi kaybettiğimizi hatta ve hatta başarısızlığa uğrayabildiğimizi gösterseydik belki de her şey daha farklı olurdu. Ancak bunların hepsini yine hür irademizle yaşadığımızın altını çizmeliyim.

Salonda yaklaşık yirmi, yirmi iki martı vardı. Koparıp dekor olarak kullandıkları bir hurma dalının üstünde gelinin ailesi oturuyordu. Herkes çok mutlu görünüyordu. Kandilin ışığı odayı doldurmuştu. Nikahları kıyıldı ve yiyecek ikramı başladı. Gelinin ailesi, üzerinde durdukları hurmalardan önümüze getirdi.

Mavi evin etrafındaki evlerde kimsenin oturmaması büyük şanstı. Kış ayında olduğumuz için şehre gitmiş olmalıydı insanlar. Aralıklarla bahçelerini sulamak veya ilaçlamak maksadıyla gelip bir hafta kalıp geri dönüyorlarmış. Hande anlatmıştı. Kişioğlu kendine ne kadar eziyet ediyor. İki mekandan birinde sabit durmak lazım. Köyde yaşıyorsan, köyün şartlarına adapte olmalı; şehirde yaşıyorsan, şehrin gerektirdiklerini uygulamalısın. İnsanları anlamak güç. Ama martılar öyle mi? Biz girdiğimiz her ortama anında adapte olabiliriz. Ve yerimiz yurdumuz bellidir. Öyle kolay kolay yer değiştirmeyiz.

Damadın erkek kardeşi yan odadan elinde büyükçe bir şeyle geldi. Bu, çocukların oynadığı küçük bir davuldu. Eğlenmek için kısıtlı bir süremiz olduğunu biliyordum. Çünkü böyle sesli etkinliklerin 10 dakikayı geçtiği günlerde, yoldan geçen insanlar seslere kulak kesiliyor, her zamanki gibi akıllarından bir cin hikayesi uydurup korkarak kaçıyorlardı. Biz martılar, korkuyu hayatımızda minimum seviyede tutarız. O da hayatta kalmak için gereken refleksler için kullanılır.

İnsanlar; üzülmek, korkmak ve bilimum hayatın tadını kaçırıcı duyguları gündemlerinde tutmayı çok severler. Çünkü ömürlerinin çok uzun olduğunu, bütün duygulara hayatlarında yer vermeleri gerektiğini düşünürler. O yüzden bir martı olduğum için çok mutluyum. Herkesin bir gün martı olmasını tavsiye ediyorum.

Ayşenur ÖNLER

Öykünüzü okudum çok farklı ve güzel olmuş. Bu hafta okuduklarım arasında en beğendiğim :) Tekrar eden cümleler, kelimeler pek yok ne biliyim öykünün dilini de ayrı bir sevdim. Emeğinize sağlık 🤗