“Simitçiii, sıceak sıceak simitlerim var tazeciiğk”
Yeni atandığım Afyon Valiliği görevim için, beklediğimden çok daha farklı bir muhite gelmiştim. Şuan bulunduğum yerin geçici olduğunu, yeni binanın kısa süre içinde tamamlanacağı söylenmişti. Şehrin bu ücra ara sokağından dışarıyı izliyordum. İkinci sabahımda da yine aynı sesle koltuğuma oturdum. Bugün de simitçi, sıcak simitleri halkın ayağına getirerek benden çok daha önemli iş yapıyordu. Simitçi bana çocukluğumu, annemin her sabah satmak zorunda olduğu simitleri hatırlatıyordu. Annem satabildiği sıcak simitler sayesinde okutabilmişti beni. En pişkin olanı bana bırakırdı. Gözümü açmadan yediğim sıcak simiti bitirdikten sonra okul yoluna düşerdik birlikte. Hiç unutamadığım o anım geldi yine aklıma.
Bir gün annemle okul çıkışı evimize dönüyorduk. Tam köprüye adım attığımız anda birden fırtına çıkmıştı ve asma köprü şiddetle sallanmaya başlamıştı. Köprünün ortasına kadar annemin koluna sıkıca yapışmıştım. Hızla geçebileceğimi tahmin ettiğim ilk anda da koşmaya başladım. Fakat o panikle köprünün sonundaki yükseltiyi unutup birden yere kapaklandım. Annem “Dur! Oğlum koşma.” dese de çoktan yerde bulmuştum kendimi. Elindeki çantaları bırakıp bana koşan anneciğim, bütün şefkatiyle kucakladı beni. Yüzüme bulaşan tozu silip, göğsüne yaslayıp teselli ediyordu beni. Canım yansada annemin şefkati bütün acımı unutturmuştu. O an neredeyse babasız büyüdüğümü bile unutacak kadar huzur ve güvenle doldu içim.
Annemin kucağında, yine annemin çığlığıyla irkildim. Bütün bunlar yaşanırken oradan geçmekte olan bir hırsız, annemin çantasını kapıp kaçmaya başlamıştı. Annemle birlikte hırsızın peşinden koşsamda nafileydi. O günü zararla kapatacaktık. Okuyup, çok büyük adam olmaya işte tam o gün karar verdim. Dakikalar önce gözyaşlarımı silip teselli eden annemin, gözyaşlarını silmek yine bana düşecekti. Polis veya avukat olmaktım büyüyünce. Böylece bütün hırsızları kendi elimle yakalayabilecektim. Ancak böyle soğurdu içim. Bir yandan annemin boynuna sarılıyor bir yandan intikam planları yapıyordum. Yine o gün polis amcaların tedbiren götürdüğü hastanede öğrenecektik annemin ms hastalığı olduğunu. Hergün iğne vurmak zorunda kalacağı ve yaşlandıkça yürümekte zorlanacağı o zor hastalığını.
Tohumu ağaç haline dönüştüren güneş ve su gibi beni de o çelimsiz çocuktan, büyük adam eden annem ve şefkati olmuştu.