Guguklu saatteki kuş altı kere yuvasından çıkıp saati haber verdi. Mehmet Hamdi Bey, yaşından beklenmeyen çeviklikle fırladı yatağından. Pencerenin önünde ötüşmeye başlayan saka kuşlarının yemini vermek için camı açtığında buz gibi bir hava yüzüne çarptı. Derin bir nefes aldı. Mehmet Hamdi Bey onları, uzakta olan evlatları yerine koymuştu adeta. Yem kavanozuna elini daldırdı ve: “Az kalmış, bugün alayım inşallah” diye geçirdi içinden.
Pervaza yemleri özenle serpiştirip, camı kapattı. Abdestini alıp yüzünü kuruladıktan sonra, sol köşesinden çatlamış olan aynaya baktı. Ağarmış saçlarıyla selamlaştı, her sabah yapmış olduğu gibi. Canı bir şey yemek istemiyordu. Yalnızlığın en büyük kazancı budur belki diye düşündü. Yiyememek, içememek, harcayamamak. Mecburî bir tasarruf. Bir an önce evden çıkayım diyerek merdivenlerden indi. Boyaları dökülmeye yüz tutmuş mavi demir kapıyı açarak caminin yolunu tuttu. Rahmetli babasının vasiyeti olarak, ondan yadigar kalan terzi dükkanını, her sabah namazdan sonra açıp çalışmaya koyulurdu.
Kırk iki yıllık eşi Müzeyyen Hanım dünya değiştireli, dükkanda geçirdiği vakit hayli çoğalmıştı. Konu komşudan utanmasa dükkanda yatıp kalkacaktı. Sabah namazını kılıp dükkanın yolunu tuttuğunda, ortalık henüz aydınlanmamıştı. Kızların hepsi gurbete gelin gitmişti. En küçük oğlan da Afyon’da askerdi. Nisan ayının sonunda terhis olacaktı nasip olursa. Ne çabuk büyüdün de askerlik oldun be kerata, diye geçirdi içinden sessizce. Nemlenen gözlerini işaret parmağının arkasıyla silerken dükkanın anahtarını çıkarıp, besmeleyle kapıdan girdi. İlk iş olarak radyoyu açtı. TRT 1 radyosunda “Memleket Türküleri” başlayacaktı biraz sonra. Işığı yaktı. Mezurasını boynuna taktı. Masasında akşamdan kalma iplik kalıntılarını eliyle temizledi. Doğuştan gelen bir düzenliliği vardı. Dükkandaki her şeyin yeri ayrıydı. Toplu iğneler en alt rafta, dikiş iğneleri onun hemen üstünde dururdu. Kullandığı düğmeleri renklerine göre tasnif edip, en üst rafa sıralamıştı. Ütü masası yıllardır aynı köşede dururdu. Piko makinesinin başına oturdu. Yorgancı Seyfullah’ın kızı yakında evleniyordu ve onun bütün çeyizini kendisi hazırlayacaktı.
O sırada kapı açıldı, içeriye giren komşusu Seyfullah’tı. Telaşeli bir hali vardı. “Selamunaleyküm hacı abi” dedi. Selamını almasına bile fırsat kalmadan: “Benim dükkana gelivercen mi hele?” diye ekledi. Mehmet Hamdi Bey yerinden doğrulup, Seyfullah’ın peşinden dükkandan çıktı. Yorgancı dükkanı arka sokaktaydı. “Benim asma kilit açılmış, dükkana yalnız girmeye çekindim, hakkını helal et abi” dedi yolda ilerlerken. “Estağfirullah yiğidim, biz ne güne duruyoruz burada” diye cevap verirken: “Hayrolsun inşallah..” diye geçirdi içinden. Dükkana vardıklarında kapı aralıktı. Yorgancı dükkanına da hırsız girer mi hiç, diye düşündü. Vardı bu işte bir iş. Hikmetinden sual olunmazdı.
Dükkana girer girmez ışığı yaktılar. Ortalıkta kimse görünmüyordu. Her şey yerli yerindeydi. Hırsız olsa etrafı dağıtmaz mıydı? Hemen yazar kasayı açtılar. Paralar da eksik değildi. Bu arada diğer komşular da dükkana gelmişti. Herkes merak içinde neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. “Senin torun değil miydi o koşan?” diye söze girdi kahveci Ali. Bütün bakışlar ona çevrilmişti. Seyfullah’ın torunu beş yaşlarında bir çocuktu. Bu saatte dükkana niye gelsindi. Derken Seyfullah’ın aklına dün akşam dükkanda unuttuğu uçurtma geldi. Hıdırellez’de uçurması için pazardan almış, akşam eve gelirken getirmeyi unutmuştu. Demek hanımına söylerken duymuştu kerata. Derin bir oh çekti. Komşuların hepsinden helallik istedi.
Mehmet Hamdi Bey, dükkanına dönerken, çocukken babasıyla birlikte yaptıkları uçurtmayı düşündü. Çıtaları tek tek bağlamışlar, arasına renkli kağıtlar yapıştırmışlardı. Ah.. dedi şimdiki çocuklar ne bahtsız diye düşündü içinden. Uçurtma uçuracakları bir gökyüzü bile yok..
Melike AYDIN
Melike Hanımcım Merhaba,
Çok güzel bir giriş olmuş. Girişi sevdim. Sadece ''adeta'' var ya onu bence çıkaralım derim siz ne dersiniz :)
Burayı sevdim :) Buna kazanç olarak bakılır mı, bu tartışılır tabi.
Ben de sevdim :)
Sahneleme çok tadında olmuş.
Bu şekilde sanki Müzeyyen hanım dükkanda daha çok kalmış gibi geldi. 'değiştirdiğinden beri' daha doğru olur sanki
Bunu anlamak zor oldu. Müzeyyen Hanım'ı olsa belki sorun çözülebilir. :)
burada boşluk oluşmuş. tam bu boşluğa ''beri'' ifadesi eklense sizce nasıl olurdu.
Çok lüzumsuz bir ayrıntı gibi olacak ama "artmıştı" daha uygun olur diye düşündüm.
askerlik oldun dersek askerlik olmuş ama sanki asker olmamış ifadesi çıkar. Yani daha askere gitmemiş de gidecekmiş gibi anlaşılıyor. Ne çabuk büyüdün de asker oldun dese sadece
Bu gereksiz olmuş sanki. İçten olan zaten sessizdir
Asma kilidi açmak ve o saatte dışarı çıkmak için çok küçük değil mi sanki?
Evet küçük, haklısınız.
Okuduklarım arasında en iyi öykülerinden biri bence :) Doğal ve yalın. Sonunu da çok sevdim. :) Ellerinize sağlık
Genel olarak hikayeyi sevdim. Mahaleden bir sabah tadında olmuş. Elinize sağlık.
Ufak bir kaç yorumum oldu. Emeğinize, kaleminize sağlık. :)
Teşekkür ederim.
tebrik ederim . güzel bir öykü olmuş. kaleminize sağlık
Teşekkür ederim.