HIRSIZ – İĞNE – AFYON
19.04.2020... Bugün tam 20 yıl oldu annemi kaybedeli. Öksürmekten dermanının kalmadığı, güçsüzleştiği, bir şeyler söylemek için çırpındığı ama hastalığının ağır bastığı o son anlar hala dün gibi aklımda. 6 yaşında bir çocuk için çok fazlaydı tüm bunlar. Gözleri babanla birbirinize emanetsiniz der gibiydi. O sımsıcak bakışları... Ölüm döşeğinde bile asla asılmayan o melek suratı… Gözlerindeki o parlaklık hiç eksilmemişti ta ki o güne kadar. Sonra… Sonrası malum, sonsuzluğa kapandılar… Ve ben eksik kaldım. Önlüğümü annem giydirsin isterdim oysaki, saçlarımı o örsün… Liseden mezun olduğumu görsün isterdim, çok başarılı bir doktor olduğumu… Bunların hiçbiri olmadı. Daha da kötüsü vefatından birkaç hafta önce bana verdiği o broş iğnenin çalınmasıydı. O broşu narin elleriyle göğsüme iğnelemiş; “Baktığın yerde olamasam da bir gün, elini göğsüne koy ben ordayım, kalbinde... Seni çok seviyorum canım kızım...” demişti.
Annemin acısı dinmeden, bir gece babam üst katta uyurken hırsız girmişti eve. Ama tek kişi değildi. Diğerlerinin sesleri geliyordu içerden. Çok korkmuştum. Yorganı başıma çektim. Broş iğne başucumdaki komodinin üzerindeydi. Kapı aralandı. Siyah giyimli uzun boylu biri girdi odama. Önce bana zarar vermesinden korktum, sonra broşu almasından. Korktuğum başıma geliyordu işte. Fenerin ışığıyla odanın içinde değerli bir şeyler arıyordu. Gözü annemin hediyesi broş iğneye ilişti. Nolur onu almasın diye dua ediyordum. Başımı yorganın altından çıkardım. Çok korkuyordum ve ağlamaya başlamıştım artık. Göz gözeydik. “O annemin hediyesi, hem değerli de değil. Onu almasan.” dedim çocuk aklımla ama hırsızın beni dinleyecek hali mi vardı. “Hadi sen uyu tatlı kız, annen sana yenisini alır.” dedi. “Benim annem öldü.” dedim. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum artık. Hırsız bir iğneye bir bana baktı. “Keşke ben de afyon çekseydim şimdi vicdan yapmazdım.” diye mırıldandı. Tam broşu bırakıyordu ki arkadaşları seslendi. “Onlara kendimi ispatlamalıyım.” dedi ve broşu da alıp gitti. Sanki ikinci kez ölmüştü annem. Gittiklerinden emin olduktan sonra koşa koşa babamın yanına gittim. Uyandırdım. Camdan arabaya binip kaçtıklarını gördük, yakalayamadık. Şikâyet ettik ama bir şey çıkmadı. Annesiz ve daha da eksiktim artık…
Yıllarca o hırsızın bir gün beni bulacağına ve broşumu aslında bir nevi annemi bana geri getireceğine inandım. Çocuktum işte, buna inanmaya ihtiyacım vardı. Artık büyümüştüm, kendimce beklemeyi bıraktığımı sanıyordum. Ama ne zaman bir posta gelse broşum gelirdi aklıma. Bilinmeyen bir numaradan aransam annem arıyormuşçasına heyecanlanırdım…
Bugün, bir paket ulaştı elime, içinde de bir mektup. Ben artık beklemeyi bırakmışken annem çıkagelmişti işte. Yıllar sonra yanımdaydı, göğsümde… Mektup hırsızdandı. Pişmanlığını yazmıştı. Gözyaşlarımı hiç unutamadığını, o gece sırf arkadaşlarına rezil olmamak için broşumu çaldığını. Ve o günden sonra asla hırsızlık yapmadığını. Af dilemişti defalarca. Beni bulmaya çalıştığını yazmıştı. Keşke çok daha erken ulaştırabilseydim. Çok aradım diyordu. Üç şehir değiştirmiştik o zamandan bu yana. 20 yıl sonra bulabilmişti beni. Broşu göğsüme taktım önlüğümün üst cebine. İşte şimdi tamam olmuştu her şey. Annem doktor olduğumu da görmüştü, yanımdaydı yeniden. Sımsıcak bakışları, tatlı tebessümüyle karşımdaydı…