İşten çıkmış eve doğru yürüyordu, işten çıkıp eve yürümek ona kendini pek bahtiyar hissettiriyordu. Bahtiyar, baht i yar... Yani bahtı bir yâr gibi yüzüne gülmüş manasında. Kendini bahtiyar hissederken bahtiyar kelimesini irdelemek de hoşuna gidiyordu Metin'in. Mevsimlerden yaz, saat de kıpkızıldı. Yaz günleri işten çıkışı kızıl bir ana denk gelirdi. İkindi sonrası akşama yaklaştığı zaman onun bulunduğu büronun camının gördüğü deniz kıpkızıl olurdu. İşten çıkar deniz mora dönene dek ona bakardı. Moru gördümü gitme vakti geldiğini anlardı. Yazın eve varmasına az kaldığında akşam okunurdu. Kolunda bir saati yoktu, mevzuyu mevsimler ve renklerle hallediyordu. Hiç bir yere de geç kaldığı olmazdı. "Aziz Allah" diyerek girdi evin olduğu sokağa. Sokağın başında bir yalı var fakat yalının karşısında deniz yoktu. Sahibi sonradan görme, karı parası yiyen Boyalı Hasan eve lahmacun istediğinde "sokağın başındaki yalıya gönder" diye istemişti. Tüm esnaf bunu bilir, bununla eğlenirdi. Bu sebeple o evin adı sokağın başındaki yalıydı. Yalının bitişiğinde Huriye Teyze'nin bahçesi vardı. Metin Huriye Teyze'ye bir masa örtüsü almıştı dün, vermeyi unutmuştu. Bahçeden içeriye girdi. Huriye Teyze'nin muazzam bir bahçesi vardı. Bahçede kuyu, yenidünya ağacı, duvarı saran sümbüller. Bahçe kapısından evin giriş kapısına kadar dar bir taş yol. Bu ev ilk okul talebesi beyaz kurdaleli narin bir kız çocuğu tarafından çizilip buraya kondurulmuş gibiydi. Hatta ihtimal Huriye Teyze'yi de aynı kız çizmişti. Bembeyaz yüzü kırış kırış sevimliydi, beli hafif bükülmüştü, minicikti. Huriye Teyze yapayalnız bir kadındı. Çoluğunu çocuğunu süsler gibi süslerdi bahçesini, yavrularını doyurur gibi doyururdu tavuklarını, kedisini, çatısına konan kuşları...Bahçesi, evi çok güzeldi ama korkutucuydu, bir bahar pembeliğinde değil de güz griliğindeydi. Bahçede bir masası vardı, konu komşu gelince orada ağırlardı. Konu komşudan da pek gelen yoktu ya. Bir kendi emsali Safinaz Teyze vardı, Muhtar Ziya'nın annesi, gençlerden de Beşbinaz. Kırkbeş-kırkaltı yaşlarında köylü bir gelindi Beşbinaz. Onların köyde Beşbinaz ismi çokmuş, normal bir isimmiş yani. Beşbinaz, Huriye Teyze'ye uğrar, evinde güzel bir yemek pişirdiyse getirirdi. Mesela masa örtüsü alacak parası asla olmazdı Beşbinaz'ın, kocası getirir o pişirirdi. Pişirdiğinin ucundan -kocasından gizli- muhtaçlara, yalnızlara vermesi kendince onun işlediği tek hayırdı. Bu yüzden ihmal etmez, güzel bir şey oldumu getirirdi Huriye Teyze'ye.
Metin masa örtüsünü vermeye bahçeye girdiğinde, Huriye Teyze ortalıkta gözükmüyordu. Biraz patırtı kütürtü yaptı kendisini duysun diye, öksürdü ama seslenmedi; belki uyuyordur, banyodadır rahatsız olmasın diye düşündü. Bahçedeki masaya örtüyü serdi. Yakışmıştı. Huriye Teyze görünce sevinecek, etmediği dua kalmayacaktı. Bir sigara sarası geldi, içine az da afyon katıyordu ki densiz Barbaros'a yakalandı. Barbaros keyiflenmişti "Oooo Metin Bey boş çekmiyorsunuz... Az işim var dönüşte ben de hayırlı bir iş için uğrayacağım teyzeye" diyerek yürümesine devam etti, bekleyip de Metin'den azar işitmemek için. "Hayırlı işmiş" diye sinirlendi Metin. "Kim seninle birlikte kız istemeye gelir ulan." Barbaros kimsesizdi, sevdiği kızı istemeye gidecek bir kimsesi yoktu, herkesi yokladı ama öyle yaramaz bir adamdı ki kimse gitmek istemiyordu. Metin sinirle afyonu çok katmıştı tütüne, bi fena oldu sigarasının sonunda. Biraz içi geçmiş, kendine geldiğinde hayal meyal Boyalı Hasan'la Beşbinaz'ı gördü bahçe kapısından içeri girerlerken. Beşbinaz elinde bir tabak yemekle oturdu "Huriye Teyze yok mu Metin Ağbi" diyerek. Hasan elinde bir sürü kağıtla gelmişti, belli ki yine kadından evini ona satmasını isteyecekti. Huriye Teyze'yi Hasan'a yalvarırken çok görmüştü "Bir kağıt imzalayayım, ölünce buralar senin olsun, kimim kimsem yok zaten ölene kadar sabret be oğlum bu yaştan sonra nasıl ayrılayım kapımdan sokağımdan." Diye. Metin sinirli sinirli "Hayırdır Abi kağıtları alıp gelmişsin yine" diye sordu. Hasan cevap vermedi, içeriye yöneldi. Eve girmesiyle çıkması bir oldu: "Allah belanı versin" bedduası bitmeden kusmaya başladı. Onu gören Beşbinaz da başladı kusmaya. Bağrışlar kusuşlar arasından Metin içeriye girdi. Huriye Teyze'yi mosmor, gözleri yerinden çıkmış vaziyette, elinde insülin iğnesiyle oracıkta yatar buldu. Kadının boynu bir cani tarafından kuş boynu gibi kırılmıştı. Sonrası polis, ambulans, morg, nezarethane, sorgu, otopsi, mahkeme.... Herkes evine döndüğünde türlü hikayeler döndü ama kimin niye yaptığı bulunamadı. Hırsız gelip yapmış olsa, kadıncağızın kolundaki bilezikten, yastığın altındaki paralardan, mercimek kabının içindeki altınlarına kadar hepsi yerli yerindeydi. Metin önce Barbaros'tan şüphelendi. Barbaros Teyze'ye uğrayacağını söylemişti, Metin sızdıktan sonra Barbaros gelip Huriye Teyze'ye sevdiği kızı istemeye birlikte gitmeyi teklif etmiş, Huriye Teyze de "Ben senin gibi yolsuza şahitlik etmem" deyince Barbaros sinirine hakim olamamış, oracıkta yapışmıştı kadının boynuna. Belki de Beşbinaz'la Hasan birlikte yaptılar bu işi. Öyle ya Metin uyurken Beşbinaz önceden gelmiş olabilirdi. Hasan da arkasından gelip Beşbinaz'a uygunsuz hareketlerde bulunurken Huriye Teyze görmüş olabilirdi, Hasan zaten ev meselesinden onu ortadan kaldırmak istiyordu, olayın da hiddetiyle kadının boynunu serçe boynu kırar gibi kırmış olabilirdi. Huriye Teyze Beşbinaz'ın namusuna söz etmiş olduğundan Beşbinaz onu Hasan'ın elinden kurtarmamıştır. Metin bunları düşünürken geri kalan millet de Metin'den şüpheleniyordu. Kadının yanına ne gidip dururdu ki, Allah'ın esrarkeşi. Senin yaşıtın değil, dengin değil, ne demeye kadının kapısından ayrılmıyordu. Çekti esrarı gitti kafası, o kafayla ne yaptığını bilmez, vurdu öldürdü kadını diye düşünüyorlardı. Metin'in kulağına da gitmişti bu. Metin bile emin olamıyordu. Bunun olabilme ihtimali aklına gelince konuyu değiştiriyordu.
Zaman gelip geçiyordu, mevsimler renkler, her şey birbirine karışmıştı Metin için. Bütün dünyası Huriye Teyze'nin bahçesiyle birlikte karışmıştı, kuyusu gibi kurumuştu, çatısı gibi yıkılmıştı. Koluna bir saat aldı. Her yere gecikir olmuştu. Bir akşam işten eve döndüğünde Safinaz Teyze Metin'i yanına çağırdı, elinde bir insülin iğnesi, "Metin oğlum, şunu 20 yap hele gözüm görmüyor çocuklara seslendim duymadılar" dedi. İğneyi aldı, 20'ye ayarladı. Safinaz teyzenin hayır dualarını dinlemeden uzaklaştı. İnsülin iğnesini Safinaz Teyze ona doğru uzatınca Metin'in zihnine bir serçe düşmüştü. Büyükçe bir serçenin, elindeki koca iğneyi ona uzattığını, onun da korkudan ne yapacağını bilemeyip serçenin boynunu kırdığını hatırladı.