Paravan

Derya Kuru

Paravana yaklaştı. Bu ne hal böyle. Böyle bir hal işte. Canıma kıydım. Sevdiğimi söyledim. Artık canım çıkasıya benim değildir. Bende kalamadı. Barınamadı içimde. Koşarak kendini buldu. Kendine tutundu. Canıma kıydım. Onu sevdiğimi söyledim. Gönül rahatlığıyla ölemem artık. Karanlığı benden çok daha geniş bir kalbin çarpış seslerini duydum. Her yer yangın merdiveniydi. Küflü, kahverengi ve turuncu. Bir çok defa yanmış gibi kara. Bir yangın bile görmemiş oysa. Hiç yanmadığı için mi böyle karaydı. Yanınca aydınlanırdı insan. İçindeki töz çözülürdü.

Böylece çözülmeye başlayan zihnim tereddütle sorduğum her soruya evet cevabını verdi. Harekete geçiyorsun? Evet. Koltuktan kalktı ve pencereye yürüdü. Yağmur yağdırılıyordu. Herkes kendi işini bilseydi halimiz nice olurdu. Onu düşünmedi. Yağmurda insan illa birilerini düşünmezdi. Pencereyi kapattı ve kalktığı koltuğa geri oturdu. Harekete geçemiyorsun. Evet.

Paravan:

Koltuktan kalktı. Yıkama odasına girdi. İpteki fotoğrafları inceledi. Yananları mandaldan kurtardı. Atmadı. Karanlık yüzeylerini parmaklarıyla okşadı. Gülüşüne dokundu baş parmağı. Sana demedim mi diyorum. Karanlıksın diyorum. Gözlerine. Bak ne kadar koyular. Evet. Gülüyor. Bir karanlık eşiği daha geçiyorum masmavi.

Paravan:

Harikulade bir bahçenin önündeyim. Kapı girişindeyim.

Paravan:

Odaya dönüyorum. Koltuğa oturuyorum. Bir karanlık eşiği daha geçiyorum. Ağzıma atıp çiğnemeye başlıyorum afyonu. Kaslarım yavaş yavaş gevşemeye başlıyor. Kötü bir koku ve acı bir tat. Bugün her zamankinden biraz fazla çiğniyorum. Küflü kahverengi ve turuncu. Yangın merdivenlerini çıkıyorum adım adım. Adımlarım ısınmış, sımsıcak gülüşü. Topuklarımdan ve ayak parmaklarımdan yukarı çıkıyorum. Göğe uzanan yangın merdivenleri... Dünya küçülüyor topuklarımın altında, ayak parmaklarımdan yuvarlanıyor. Acı tatlı kötü bir koku yayılıyor. Alevler. Gerçek, parlak, kırmızı, turuncu, sarı, mavi, yeşil, mor, rengarenk bir aydınlık. Ağırlığı olmayan renkli bir cümbüş. Kanım aleve boşalıyor. Alevler yükseliyor. Her şey tükenmekten biraz daha yorulunca, zamanın kendi üstünlüğünü yeniden koruyacağı bir yere yol almaya başlıyorum. En güzel hikayeler bir yolculukla başlıyordu. Zamanı tanıyordum. Bilinç ince metal bir tele serilmişti. Çiğniyordum afyonu.

Paravan:

Gerçekler neredeydi, bilinecekti. Yangın merdivenlerinden göğe bırakıyorum kendimi. Atlıyorum. Uzağı, çok uzağı görebiliyorum. Yüzyıllar öncesini. İnsan bu anı yakaladığında bütün anlarda birleşiyordu. Hükmedebiliyordu zamana.

Paravan:

Parmakları titriyordu. Evvel zamandaydı ve insanlar akla köle olunmayan zamanları da geride bıraktılar. Heyecanlanıyordu damarları. Sevinçten kasılıyordu. Duvara baktı. Saate. On ikiyi yirmi iki geçiyordu. On ikiyi yirmi iki geçiyorsa, on ikiyi bir kendi kadar geçmeye iki kalmış bir on ikiden söz edilebilirdi. Bunun iyi yanı vardı ki tek kalmamıştı. Kendi ile yan yana iyi bir çift gözüküyordu.

Paravan:

Gök. Mavi bir düşüştü. Atladım. Alevlerle olan bağım kesildi. Yangın merdivenleri çok aşağıda kaldı. Kalbim üşüdü birden. Renkli alevler gibi bir lüfere dönüştüm. Gölge balıkları takip ediyordu beni. Kapkaranlıktılar. Diplere doğru yüzdüm. Bulutları geçtim. Ayı geçtim, yıldızları... Denize ilk defa dalıyor gibiydim. Kalbim ne hızlı çarpıyordu böyle. Kanatlı balıklar. Evet, evet yıldızların ötesinde kanatlı balıklar uçuyorlar. Zıpkınlar dokunmuyor. Tetikler çekilmiyor, pırıltılı pullu balıklar, kanatlı balıklar.

Paravan:

Avcı, balığı görüyordu, duyuyordu, hissediyordu, anlıyordu. Dalışından, yüzüşünden, yolundan biliyordu. Balık, hırsız iğneyi görüyor ona göre davranıyordu ya da yeme arkadan saldırıyordu. Balıkçı balığın yeme olan saldırı şeklini inceliyordu. Doğru yerde kullanıyordu hırsız iğneyi. Her hırsız iğneyi doğru yerde kullanıyordu. Balıkçı hırsız iğneyi kurşunun altına yerleştirdi. Yağmur yağıyordu. Denizin dibine kadar yağıyordu. Lüfer arkadan yaklaşıyordu oltaya. Yağmur damlalarının oluşturduğu halkaları aşa aşa yaklaşıyordu. Lüfer oltada kendine yaklaşıyordu. Balıkçı oltaya lüferi canlı kalması için iki dudağının arasından geçirdi. Hırsız iğneyi kurşunun altına gizledi. Lüfer diş yapısı gereği oltayı kesti. Dudaklarından geçirilen kendini yuttu.

Paravan zamanı böldü. Mekanı böldü. Kahramanların yüzleri karanlıktı önüne çıkamadılar sahnenin. Seyirciler paravanın arkasına bakamadılar. İstediler, ama korktular. Bir lüfer paravanın etrafında yüzdü. Akılda gizli bir köşeydi paravan. Ölüme bakmayı bir kez de olsa göze alabilmeliydi insan. Çünkü ölülerin kalbi dinlenirdi.

Çiğnemesi durdu. Başı duvara dönüktü. Gözleri ölü bir balık gibi donuktu. İkiye iki vardı saat. İki ikiye vardı.