İftira

Rabia Hilal Bilgin

‘’ Herkesin bir hikayesi vardır bu hayatta.

Benim Hikayem… Şimdi benim hikayem deyince nereden başlasam bilemiyorum. Hırsız, afyon kullanan bir keş veya iğne üreten fabrikanın bir işçisi değilim. Babam da değildi. Değildi derken evet eskiden iğne fabrikasında çalışırdı. Evde bir sürü eciş bücüş iğne vardı. Her taraf onlarla doluydu. Annem işe yarar derecede düzeltebildiklerini kullanır, oya yapar satmaya çalışırdı. Becerikliydi benim annem. Neyse hikayem diyordum. Küçükken iğneden korkmazdım. Sonra annem ağlayarak hepsini evden atınca…

Tamam tamam en baştan alıyorum her şeyi. Babamın az buçuk maaşıyla, satabilirse annemin oya parasıyla, ayağını yorganına göre uzatarak yaşayan, böylece geçinip giden onlarca aileden biriydik. Ne annem ne babam şikayet etmezdi yaşadığı hayattan. Kanaat kelimesini hiç duymadan kanaat etmesini öğrenmiştim çocuk yaşta. Bir gün babam eve fazlasıyla üzgün geldi. Tabi o an anlamamıştım, sonradan idrak ettim. Yemek bile yemeden yattı babam, annem de beni erkenden yatırdı. Gece tuvalete kalktığımda babamın ağlama sesini duydum. Ki bu daha önce duymadığım bir şeydi. Odalarının kapısına biraz daha yaklaşıp dinledim. ‘’Üzülme’’ dedi annem, Allah’tan ümit kesilmez elbet bir iş bulursun.

‘’Safiye’’ dedi babam hıçkırıklarının arasında ‘’iş bulunur ben ona üzülmüyorum. Bugüne kadar onurumla yaşadım, kimsenin malına yan gözle bile bakmadım. Ben bu yaştan sonra bu yaftayla nasıl yaşarım?’’ Birinin ayağa kalktığını sezinleyince hemen yatağıma koştum. Kapı dinlediğimi görseler çok kızarlardı.

Sonraki birkaç gün babam işe gitmedi, doğru düzgün yemek yemedi ve konuşmadı. Oysa babam bana hep şimdi hatırlamadığım güzel hikayeler anlatırdı. Hikayeleri hatırlamıyorum ama güzel olduklarını hatırlıyorum. Hırsız olmadığımı söylemiş miydim? Babam değildi. Güzel adamdı benim babam, ben değilim. Birkaç gün sonra aniden çıktı babam evden, bir daha geri gelmedi. Bir hafta sonra ( iki veya üç de olabilir emin değilim) cesedini buldular babamın. Bulmuşlar yani. Ben ceset falan ne demek bilmediğim için o zamanlar annemin neden daha çok üzüldüğüne de anlam verememiştim.

Bir süre eve gelen giden çok oldu. Bir yandan sürekli Kur’an okunuyor, bir yandan insanlar sürekli konuşuyordu. Babamın Afyon’a gittiğinden, o yüzden çaldığından bahsediyorlardı. ( yani o zamanlar ben öyle anlıyordum) Çalmak ne demek biliyordum. Benim babam çalmaz, benim babam hırsız değil biliyordum. Bu çok kötü bir şey babam bana öğretti. Kötü şeyler yapmaz babam biliyordum ama belki üzerime çöken anlamsız(!) mahzunluktan belki de sadece çocukluktan dolayı ne kadar yapmak istesem de ‘’benim babam hırsız değil’’ diye bağıramıyordum. Zaten Afyon’a gitmekle hırsızlığın ne alakası var çözemiyordum. Afyon’un şehirden başka ne anlamlara geldiğini, babamın neden geri dönmediğini de yurda başladıktan sonra öğrendim. Çok uzattım sadede gelmeliyim.

Yetiştirme yurdunda kaçıncı senem bilmiyorum ama artık etrafımda konuşulanları ve daha önce konuşulmuşları anlayabiliyorum. Ne kadar olduğunu kestiremediğim bir süre önce babama ‘hırsız’ diye iftira atıp işten çıkardılar. Babam bunu kaldıramayıp (işten çıkarılmayı değil ona hırsız denilmesini) yüksek dozda afyon alıp intihar etti.(artık onu çok iyi anlıyorum) Annem evdeki bütün iğneleri ağlayarak çöpe attı. Anlamsız cümleler kurarak sürekli ağlamaya başlayınca bana bakamayacağına kanaat getirip (kanaat kelimesi, ondan duymasam da bana hep babamı hatırlatır) beni yetiştirme yurduna aldılar. Burada herkes hikayemi bildiği için (yani aslında babamı hırsız ve afyon kullanan bir madde bağımlısı zannettikleri için) bana da hırsız ve keş muamelesi yapıyorlar. Hani demiştim ya artık onu çok iyi anlıyorum diye; çünkü artık ben de dayanamıyorum hırsız muamelesine.

Eğer bunu okuyorsanız, sizden ricam arkamdam kimseyi suçlamayın. Burada yaşadıklarımın tek sorumlusu benim! Çıkıp da gerçekleri haykıramadığım için bu haldeyim belki de.

Her şey için çok geç ama yine de büyük harflerle söylemek istiyorum ………………………….. ‘’

Bu sabah yurdun kütüphanesinde kendisini asan Adil’in boynuna astığı mektubu ağlayarak bitiren yurt müdürü Selman Bey, cenaze işlerinin tamamıyla şahsen ilgilendi.

Artık Adil’in mezarına gidenler mezar taşının ön tarafında klasik ‘Adem oğlu…………’

yazısını görürken arka tarafında, Adil’in bıraktığı mektubun son cümlesini görüyorlardı.

BENİM BABAM HIRSIZ DEĞİL