Müthiş bir ev diye düşündü Gabriel. Ellerini ovuşturarak yürüdüğü kent bulvarında, zihnini ayrıştırırken. Çok küçük yaşta, o küçücük kasabadan nasıl ve ne için ayrıldığını kimseye açıklayamayacak ve hatta kimsenin açıklayamaycağı kadar düzgün görünümlü bir adamdı. İri yapılı, uzun boylu,keskin hatlara sahip çehresi ve tüm ketumluğu içinde barındıran gözleri...
Kasabanın gösterişli bir evinde ailesi ile beraber çalıştığı Hummel’lar oldukça zengindi. Gabriel yanında yaşadığı Hummel'ların alışverişi ve çiftlik işleri ile uğraşan genç bir adamdı. Fazlasıyla serseri fazlasıyla bu dünyadan alacaklı olduğuna inanmış ona göre yaşamıştı. Bayan Hummel'ın ona verdiği alışveriş paralarından ufak tefek tırtıklayarak ve bay Hummel in fırsat buldukça gizlice ceketinin cebinden aşırdığı paralarla zaman zaman kente inerdi. Böyle başladı hırsızlığa. Evdeki en değerli eşyaları gördü, izledi ve ezberledi. Onun hakkı olduğunu düşündüğü ne varsa aldı, sonra da ailesini de orada o utançla bırakarak oradan kaçtı. Oraya sıkışmış olmanın verdiği hislerle ve bu hisleri uzun süre yükten farksız taşıması ile büyük vurgunundan ve o ana kadar yaptıklarından asla vicdan azabı duymadı. Ailesini özlemeyecekti, bu çukurda onu onlar var etmişti çünkü ve o muhteşem görünümlü ama kendine kafes olan yeri bir daha asla görmek istemeyecekti.
İlk olarak yönünü çevirdiği komşu kente vardığı andan itibaren şansı da yaver gitmişti. Çaldığı bir kaç kuruş ve onu epey idare edecek kadar para eden antikalar güvende hissetmesini sağlıyordu. Yine de bir an evvel elden çıkarması gerekiyordu. Parasal olarak güvende etik olarak riskteydi. İlk iş tek göz birasz da uzakta kiralamış olduğu dairesi şimdilik onu korurdu. Rahatladığında hiç bir şeyliğini odaya serpiştiriverdi. Antikalar için gittiği geldiği bir kaç yer ve zamanda kısa sürede tanıştığı Abel onu ufak tefek işlere de çağırmaya başlamıştı hem. Avel iki yan dairede orta yaşlı bir adamdı. Geçimini çaldığı antika eşyaları kentin yer altı mezarlarında satarak sağlıyordu. Uzun zamandır yaptığı bu iş onu kentin evlerinin sokaklarının ve yeraltının kurdu yapmıştı. Gabriel de fazlasıyla ışık görüyordu, belliydi. Beraber çalışmaya yavaş yavaş başlamışlardı. Gabriel sürekli heyecanlı ve haklı hissediyordu hep daha fazlasını istiyordu. O hırsız değil o hakkını almak için çabalayandı. Bu dünyadan alacaklıydı.
Aylarca devam eden ortaklıkları bir gün Avel'in hastalanması ile sekteye uğradı. Gabriel ona olan sadakatini onun yanından ayrılmayarak ona bakarak gösteriyordu. Avel'i dinliyor ama yalnız başına ise çıkıyordu artık. Durumdan memnun görünüyordu. Avel onu çok kısa sürede çok iyi eğitmişti. İyi bir usta – çırak ilişkisi beslenmiş büyümüştü. İşin tüm inceliklerini neredeyse kusursuz öğrenmişti. Bu iş için kısacık zamanda öylesine pratikleşmişti ki iğne deliğinden bile ipten daha ustaca , hissettirmeden sızacak kadar akışkan ve hızlı hale gelmişti. İğneyi şaşkın ipi kıskanç hale getirecek kadar yetenekliydi şüphesiz.
Avel’in uyuduğu bir yaz ikindisinde hava almak dolaşmak içi kenti arşınlamaya çıktı. Dimdik yürürdü böylesi güneşli ve keyifli günlerinde. Oturup akşamüstü birası içmek için kentin kıyısında kalmış ara ara uğradığı Gray Bar'ı seçti. Burayı seviyordu. Kıyıda kalsa bile Gabriel'e göre şehrin en güzel kadınları burada oluyordu. Gabriel güzel kadınları izlemeyi, onlarla konuşmaktan daha çok seviyordu. Kadınlar onun için hep izlenmesi ve minimum derecede iletişim kurulması gereken varlıklarmış gibiydi. Bir kaç deneyimi de yok değildi iletişim konusunda ama yine de pek tercih ettiği söylenemezdi. Varlardı ve bazıları çok güzeldi. Birasını söyledi ve yüzünü batmakta olan güneşin kızıllığında daha da güzelleşen kadınlara döndü. Çok geçmeden gelen birasını yudumlamaya başladı ancak tüm oluşmuş sakin şartlara rağmen birasının tat vermeyişi canını sıktı. Eksik hissediyordu sanki, bir şeyleri bir yerleri bir kimseleri eksik... Hissetmeyi bıraktı, birasını bitirdi, yavaşça kalktı, hava kararmıştı.
Eve dönmeyi canı istemiyordu. Yakın arkadaş denemese de tek arkadaşı sayılabilir Colin'e gitmeye karar verdi. Büyük kent bulvarının biraz yukarısında tahmini daha yüksek bir kesimin bulunduğu küçük bir dairede oturuyordu. Colin ile Avel sayesinde tanışmış kısmen de ondan hoşlanmıştı. Çok konuşan çok hareketli bir adamdı. Gençti. Çevik Bir zekaya sahipti. Zaman zaman Avel ve Gabriel'e yardım ettiği bile olmuştu. Bu işleri pek sevmese bu taraklarda bezi olmasa bile Avel’i şükranla karışık severdi. Gabriel'i de sevmişti, Gabriel’in kendini onu sevdiği kadar...
Gabriel, Colin'in kapısını çaldı. Bir müddet sonra kapıyı genç ve alımlı bir kadın açtı. Gabriel, Colin'in müsait olmadığını düşünüp tam geri dönmek üzereyken Colin kafasını kapıdan uzatıp bu genç kadının kardeşi olduğunu söyledi ve Gabriel'i eve davet etti. Colin'in bir kız kardeşi mi varmış diye içinden geçirdi Gabriel. Sonrasında içeri girdi. Tanışma ve tanıştırma faslı pek uzamadı, kadın sessizdi Gabriel de kadınlar karısında öyle. Genç kadın isminin Diana olduğunu söyleyip memnuniyetini üstünkörü belirtip mutfağa doğru yöneldi ve adeta bir anda var ve bı anda yok oldu kadar hızlıydı. Kadın güzeldi, Gabriel aklının bir kısmını onun bir varmış bir yokmuşluğuna bıraktı. Güzel kadın sanki zaafıydı onun. İçten kimse bilmeden kendi bile zaman zaman haberdar olmadan bu zaaftan o kadar vardı. Korkak olduğu tek mecra olabilirdi. Yenildiği bir şeyler olsun istemezdi. Bunu da birinin bilmesine gerek yoktu. Her daim her konuda temkinliydi.
Aklının başında kalan kısmı ile Colin’e dönüp bir kardeşi olduğunu ve bunu bilmediğini biraz da şaşırdığını anlatarak sohbet etmeye gereksinim duydu. Colin, sohbet etmede ve sohbeti devam ettirmede Gabriel'den daha üstün niteliklere sahipti ancak çok konuşmasına rağmen çok anlatmayan bir adamdı. Kentin genel durumu, küresel çapta ekonomi, olağan yaşam hatta yeraltının bin bir türlü pisliği bile konuşulabilirdi onunla. Sadece o buna, karşısındaki insana göre karar verdiyse pek tabii. Karşısındaki insanın sorduğundan fazlasını da konuşmaz esas bilgiyi çarçur etmezdi. Bu genç yaşına rağmen nasıl da bu kadar çok bilebilirdi? Gabriel'i onda çeken buydu ve hatta artık onun güzel kardeşiydi. Diana gecenin ilerleyen saatlerine doğru gelip sohbete katıldı. Gabriel daha da tat aldığını fark etti. Anlatılanlardan, yaşananlardan, o an, o odadan, Colin'den ve hatta belki de en çok kendinden. Sürekli Diana'yı izler buldu kendini, onunla konuşmak için can atar hissetti kendini. Büyülenmiş ve birkaç saat içerisinde neler olmuştu, anlamıyordu. Planlı ve yüksek oranda temkinli hayatında güzelin ötesinde görünürlüğü ile değil kahkahası ile bir kadın sallantılar mı oluşturuyordu? Gabriel fark etmiyor muydu da saat gece yarısını çoktan geçmiş ve hâlâ evine gitmemişti?. Din uzun süreler, halkaların; Diana ise bir anda Gabriel'in afyonu oluvermişti. Sarhoş gibiydi. İlk defaydı. Gabriel bir an saate baktı çok geç olduğunu fark etti. Kalmak için iznini içinden istemeyerek dışından da nezaketen belirtip oradan ayrıldı. Yavaş yavaş kent bulvarına indi. Ferahlığı ve geceyi bir nefeste Diana’yı da zihninde tutarak içine çekti.
Müthiş bir ev diye düşündü Gabriel. Ellerini ovuşturarak yürüdüğü kent bulvarında zihnini ayrıştırırken. İlk defa aşık olmuş ve büyümüştü. Hakkım diye düşündüğü her şeyi cömert dünya bir kere de onun zihnine bırakıvermişti. Utanıyor, özlüyor, içinde Diana'nın olduğu yeni bir hayat istiyordu. Hep alacaklıydı, hep alandı. Şimdi verebilmek sırasıydı, bunu hiç bilmediğinden nasıl yapacaktı?
Genel olarak özenli kurulmuş bir kurgu. Her ne kadar kurgu üç kelimenin üzerine inşa edilmemişse de hedef kelimeler bulundukları yerde sırıtmıyor. Son paragraftaki zıtlığa vurgu güzel bir son olmuş. Ama "vermek"ten kastın ne olduğu daha açık belirtilebilir. Çünkü karakterimiz belki kadını da "almak" istiyordur. Belki Diana'nın da onun hakkı olduğunu düşünüyordur. Ana karakterin kadına duyduğu hislerin masumiyetine değinilebilir. Ya da adamın karşılıksız vermek, kadının önüne dünyaları sermek gibi hisler duyduğuna vurgu yapılırsa daha iyi olabilir.
İmla ve anlatım düşüklüklerinin de üzerinden geçilmesinden yarar var. Bir öykünün kendini ciddiye aldırabilmesinin ilk adımı ilk bakışta bariz hataların olmaması, bu da bir ipucu olsun:)
Ellerinize sağlık. Öykücü ışığını gösterdiğiniz güzel bir hikaye olmuş. Sonraki yazdıklarınızı da merakla bekleyeceğim.
Tavsiyeleriniz ve değerlendirmeniz için teşekkür ederim. Muhakkak dikkate
alıp, devam edeceğim. (:
Bu cümleyi tam anlayamadım. Etik olarak riskte olmasını.
Daha güzel bir şekilde ifade edilebilir.
Güzel ifade:)
"Avel'in tavsiyelerini dinliyor" olabilir biraz daha açıklık getirmek adına
Ana kelimelerden olan iğne ve afyonu olayın dışında ve sadece bir kere kullanmışsınız. Bence metne yaymalıydınız diye düşünüyorum. Hırsız zaten ana karakteri oluşturuyor bunda sorun yok ben diğer kelimelerin kullanımı eksik buldum. Bir de din afyondur sözüyle yapılan benzetme biraz anlam dışı olmuş. Emeğinize sağlık. İyi günler :)
Teşekkür ederim, önerilerinizi dikkate alacağım. İyi günler (:
Benzetmenizi beğendim.
Bu cümle üzerinde biraz daha çalışılabilir. Dinin halkların afyonu olduğuna yapılan gönderme hikayenin temasıyla uygun değil, akışı bozuyor.
Evet öyle görünüyor ama kuvvetli bir cümle ve Gabriel'in ne derecede etkilendiğini anlatmak için kuvvet gerekti (:
Bir de tabii öneriniz varsa alabilirim ?
Öykünüz tam bitmemiş gibi geldi bana. Son cümle ise güzel olmuş, düşündürdü beni. Elinize sağlık.
Aslına bakarsanız biraz sona doğru virgüllü, sonunu soru işaretli bırakmak istedim. Bitmemiş olması sürerliliği korur gibi geldi bana. Bilerek oluşturduğum bir durum yani , öykünün adı bu sebeple Devinim. Yorumlarınız için teşekkürler.