Delik

Cevher Nefise Yazıcı

Kıyafet yığını arasına ellerini daldırdı. Bir gömlek. Muhtemelen Jason’a ait. Zaten birkaç kez onarıldığı belli, üzerinde yamalar var. Şimdilik küçük bir tadilat iş görür. İğneyi eline aldı, ipi kolayca delikten geçirdi. Varla yok arası diye düşündü Jake. Varla yok arasında. Gömleğin iki ucunu tutup sıkı bir teyel atmaya başladı. Sıradakine geçti. Kısa bir pantolon. Ufaklıklardan birinin olmadı. Bill? Belki. Pantolonun paçalarını tutup teyellemeye devam etti. Kapının açıldığını duydu. Ellen rüzgâr gibi içeri girdi.

- Hey Jake!

-Merhaba El.

Ellen gömleklerden birini eline aldı. “İşte bir terzinin elleri Jake. Yeni gibi olmuş.” diye sevinçle haykırdı. Sonra bugünkü ganimetini masaya bıraktı. Jake ne olduğu görmek için masaya yanaştı. İçinde birkaç yüz dolar olan şişkin bir cüzdan, eski ancak sağlam deri kayışlı kahverengi bir kol saati, büyük bir Dunkin’ Donuts kutusu. Gözlerini devirdi.

“Hadi ama Jake donutlar için para ödedim.” dedi Ellen. Jake’in sandalyesine oturmuş elinde ipliği iğnenin deliğinden geçirmeye çalışıyordu. Başarınca zaferle gülümsedi. “Bu dikiş işini bana da öğretmelisin Jake” diye şakıdı. Genç adam uzanıp elinden iğneyi aldı, kenara diğer eşyaların yanına koydu. Kendisinden küçük kızın ellerini tutarak: “Bunlar bir hırsızın elleri El.” dedi. Sonra kendi ellerini göstererek “Bunlar da bir terzinin elleri.” diyerek gülümsedi.

Kapı bir kez daha açıldı. Jason gürültüyle içeri girdi. “Selam çocuklar” deyip ortalığa şöyle bir göz attı. “Bugün işler ikiniz için de iyi gitmiş ha!” diyerek masadaki donutlardan birine uzandı. Geçerken üzerine yeni bir dikiş izi daha eklenen gömleğini almayı ihmal etmedi. “Bende sizi mutlu edecek bir şey daha var.” dedi. Cebindeki pakete uzandı. Afyon. Dilini son kez ağzının içinde gezdirip çiğnemekten sıkıldığı afyon sakızını tükürdü. Bir sandalye çekti. El çabukluğu ile her biri için birer tane sardı. En çok tütün gibi içmeyi seviyordu. Zaten Jason’a soracak olursanız bu malın tadı en iyi böyle çıkardı.

Her biri derin bir nefes aldı. Geniz yakan koku odayı doldurdu. Ellen içlerinde en zayıf olandı. Üstelik henüz çocuk sayılırdı. Birkaç dakika sonra kafası ağırlaştı.

Jason alışkındı. Yıllardır bu işteydi. Bir süre sonra ne alıp sattığı ya da ne kullandığı önemini yitirmişti. Şehrin sıkı torbacılarından biriydi.

Jake. Jake için tüm bunlar biraz yeni sayılırdı. Derin bir nefes aldı. “Bir terzinin elleri.” diye mırıldandı. Terzi olan annesiydi. Bir nefes daha. Böyle boğucu bir yaz günü öldüğünü hatırlıyordu. Dikişi annesinden öğrenmişti. Terzi olan Jake değildi. Bir nefes daha çekti. Artık başının döndüğünü hissediyordu. Ellerine baktı. Elleri kendi ellerine benzemiyordu. Daha yaşlı birinin elleri gibi görünüyorlardı, belki yaşlı bir kadının. Jake gülmeye başladı. Gözleri kıyafetlerin üzerinde duran iğneye takıldı. İğne deliği büyüdü, büyüdü, büyüdü ve sonunda Jake’i içine aldı. “Varla yok arasındayım.” diyordu Jake. “Varla yok arasındaydım hep. Varla yok arasındaydım zaten. Varla yok…”